Kaleminden bal damlayan adam

Kaleminden bal damlayan adam

GAZETTE - Şiirin iyileştirici özelliği yadsınamazken, klinik uygulamaları şu ana kadar ya görmezden gelindi, ya keşfedilemedi ya da gerektiği değeri görmedi. Şiir Terapi, özellikle son 30 yılda bütün dünyada etkililiğini kanıtlamış ve geniş kesimlerce kabul edilmiş bir tedavi şeklidir. Yapılan çalışmalar; Metafor, imgeleme ve dilin en zorlu hastalıkları bile nasıl hafiflettiğini, en şaşırtıcı fonksiyon bozukluklarını bile nasıl iyileştirdiğini gösteriyor. Yazılı sözün gücünün ve iyileştirici potansiyelinin kalemini elinde tutan isimlerinden biri de Burak Ballı... İstanbul’da yaşıyor fakat çocukluk ve gençlik yılları Adana’da geçmiş. Ailesini ziyaret etmek için geldiği Adana’da yolumuzun kesiştiği Şiir Terapisti, Şair ve Yazar Burak Ballı’ya, merak ettiğimiz soruları yönelttik.


Kaleminden bal damlayan adam

Burak Ballı kimdir; Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Kimliğimde Kahramanmaraş diye geçer fakat aslında Gaziantep’te 01.05.1978 tarihinde dünyaya geldim. Gümrük Muhafaza Memuru olan babamın işi nedeniyle ilkokulu Kahramanmaraş, ortaokulu Mersin’de tamamladım. Adana’da, Çobanoğlu Ticaret Meslek Lisesi’ni bitirdikten sonra sırasıyla Çukurova Üniversitesi Muhabese Bölümü ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. Askerlik görevimi Lüleburgaz’da ifa etmemin ardından 2004 yılında İstanbul’a yerleştim. Kurumsal şirketlerde üst düzey yönetici olarak çalıştım. Uzun zamandır hayatımı yazarlıktan kazanıyorum.

Şiir Terapisi nedir; Tanımlarmısınız?

Edebiyat konusunda bilgili ve klinik açıdan donanmlı şiir terapisti,  bir uygulama seansında çalıştığı birey veya danışanlarla bir edebi eser sunarak,  kurgusal, karakterolojik ve imgesel yönlerinin detaylı tartışmasını sürdürürebilir. Eğer mevcutsa, farklı karakterlere ait bakış açılarına karşılaştırmalı olarak değinilmesini sağlayabilir. Bireylerin eserdeki sanatsal yapı içersinde  kendilerine dair parçalar bulmasına teşvik edebilir.  Son aşamada, şiir terapisti bireyleri yaşadıkları özdeşleşim ve yeni farkındalıklarını özgün yaratcı yazı çalımaları yada sözel paylaşım aracılığıyla kendi benlikleri ile bütünleştirmeleri için yönlendirir. Şiir terapisi, bireyin kendi ve diğerlerini algılamasında netlik kazanması; yaratıcılık, öz-güven ve kendini ifade becerisinin artması; yoğun duyguları kağıda dökerek gerilimini azaltması; yeni fikir, içgörü ve bilgilerin sentezi yaparak yeni anlamlar oluşturması; davranış ve tutumlarının değişmesini sağlayacak olgun başa çıkma becerilerinin gelişimi yönünde katkı sağlar. Şiir terapisi özellikle alkol ve madde bağımlılıklarının tedavisinde, kronik ve terminal hastalıklarda psikososyal desteğin bir parçası olarak kullanıldığı gibi, ergenlerle, sorun yaşayan ailelerle, pskiyatrik birimlerde,  huzurevlerinde ve travma tedavisinde yaygınlıkla hizmete sunulan bir sanat psikoterapisi türüdür.

İçinizde ki yeteneği ne zaman keşfettiniz ve yazmaya ne zaman başladınız?

Şair ve yazarlar genelde küçük yaşlarda kaleme sarılır. Fakat benim ki öyle olmadı. Askerde bir dönem arkadaşlarım Mehmetçik temalı şiirler yazıyorlardı. Bunları da zaman zaman tiyatro oyunlarında okuyorlardı. Bundan etkilenerek ben de bir şiir yazmıştım. Yazdığım şiir komutanımın dikkatini çekti ve beğeni topladı. Okul yıllarımda, edebiyat derslerinde çok başarılı bir öğrenci değildim. Edebi yazılar bana ilginç ve sıradışı gelir, şairleri de melankolik bulurdum. Bir yeteneğim olduğunu farketmeme rağmen askerden yazdığım şiirlerin devamını getirmedim. Terhis olduktan sonra iş hayatına atılmıştım. Kariyer yapıyor ve çalıştığım şirkette daha üst seviyelere tırmanıyordum. 2006 yılında küresel bir ekonomik kriz yaşandı. Bundan bende etkilendim. Her şey bir anda tersine doğru ilerlemeye başladı. İşimi kaybetttim. O zaman ki konumum itibareyli aynı düzeyde bir iş bulamadım. Karamsarlığa doğru sürükleniyordum. İçimde ki yazma kabiliyetini hissedip bir şeyler yazmaya başladım. Arkadaşlarım, ‘Şair mi oldun?’ diye alay ediyorlardı. Bir süre sonra yazdıklarımın tamamını yaktım. Fakat yazdığım her şeyin hala hafızamda kaldığını farkettim. Yazdıklarımı sosyal medyada paylaşmaya başladım. İnsanların yoğun ilgi ve beğenileri, beni daha da cesaretlendirdi. Hayatımda her şeyin kötüye gitmeye devam ettiği bir sırada, uzun düşüncelere daldığım bir gecenin sabahına karşı kolumda ki saatin 04.00’da durduğunu farkettim. O an benim için her şey değişmişti. ‘Ben zamanın getirdiklerine hizmet edeceğime, zaman benim getirdiklerime hizmet etsin’ diye düşünceler geçti zihnimden. Yeni aldığım saatimin pilinin bitmesi, aslında zamanla ilgili bana bir işaret veriyordu. ‘Ve bir anda zaman dursa, gece ve sabah arasında kalsanız, ne yapardınız?’ ilk sözüm bu oldu. Ve yazmaya devam edip, sanat dünyasına giriş yaptım. 8 yıl içerisinde 57 il gezdim. Yazılarım ve şiirlerimin çoğunluğunu yolda yazdım. Şiirlerimde vedaları çok işledim. Çünkü bir şehirden farklı bir şehire geçerken dostları arkamda bıraktım. Ayrılıkları bir şekilde kaleme aldım.

Karamsarlığa düşmeseydiniz, yeteneğinizi farketmeyecek miydiniz?

Yaşadığım olayları yaşamamış olsaydım, sanırım bu kelimelerin hiçbirini bir araya getiremezdim. Odüşüş süreci, aslında bir yükseliş süreciymiş. Onu farkettim.

Şu an kaç kitabınız var?

Şiir ve afrodizma olmak üzere ‘Sessiz Bekleyiş’ adı altında iki kitap çıkardım. Bunları, ‘Sustum’ isimli şiir kitabım takip etti. Son olarak da ‘Edeb-i Hayat’ adlı romanım piyasaya çıktı. İki kitabımın hazırlıkları da şu an devam ediyor. 

Yazdıklarınızı yaşıyor musunuz, empati mi kuruyorsunuz?

Şu ana kadar yazdığım her şey gerçektir. Bir şeyi görüp, hissederek yazdım. Hayal kurup, olmamış bir şeyi hayal ederek yazarsanız, bunun okuyucuya bir lezzet vereceğini sanmıyorum.

Yazarlığın dışında farklı bir işle meşgulmüsünüz?

Mesleki hayatımı bitireli 8 yıl oldu. Hiçbir kurumdan yada kişiden destek almadan bütün hayatımı yazarlıkla sürdürüyorum. 2,5 yıl boyunca Emniyet Genel Müdürlüğü ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın cezaevindeki mahkumlara yönelik terapi programlarında yer aldım.    

Yazarlar ve şairler genelde hayatlarını idame edebilecekleri kadar para kazanamazlar. Siz de aynı sıkıntıyı yaşıyor musunuz? 

Almanya’da, İtalya’da yazar veya şair sayısı, ülkemizdekinin yüzde 1’i kadardır. Oralarda bir yazarın kitabı 60 euroya kadar satılıyor ve buna halkın yüzde 80’i talep gösteriyor. Dolayısıyla yazarın, yazı yazma dışında hiçbir kaygısı olmuyor. Türkiye’de ise ne yazık ki sanatçılarımıza sahip çıkılmıyor.  

Şiir benzeri şeyler yazan herkes kendini şair ilan ediyor. Sizce bu doğru mu?

Olaya bir terapist gözüyle bakacak olursak, kişilerin yazı becerilerini ortaya çıkarabilmelerini tamamen destekliyorum. Ciklet ambalajlarından çıkan çıkan dörtlükler vardır mesela.  Kişi o dörtlükler gibi yazabilsin yeter ki. Çocuksu duygularını koruyan ve ruhsal yönde gelişmesini sağlayan bir olgudur yazı yazmak. Yazının ne şekilde yazıldığı önemli değil. Kişi, içinde sakladığı duyguları dışarı çıkarıp rahatlamalı.

Günümüzden ve geçmişten en çok hangi şairleri beğeniyorsunuz?

Cemal Süreyya çok sevdiğim, beğendiğim ve kendime yakın şairler arasında gördüğüm bir isim. Yine, Nazım Hikmet benim için son derece önemlidir. Ve Necip Fazıl Kısakürek’in belli bir yaşa kadar agrasif ve sert yazılarının daha sonra maneviyata dönüşmesi ilgimi çekmiştir. Onu da büyük bir üstad olarak görürüm. Günümüzde ise Yelda Karataşve Cezmi Ersöz’ü çok beğeniyorum.   



 


 

DİĞER HABERLER