"CHP İl Başkanlığı'na talibim"

"CHP İl Başkanlığı'na talibim"

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li eski meclis üyesi, Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı Bekir Sıtkı Özer, partisinin 30 Mart yerel seçimlerinde Adana'da istenilen sonucu alamadığını savundu. Özer, Büyükşehir Belediyesi'ne gösterilen adayın, tutmayacağının bilinmesine karşın, aday yapılmasının, seçim yenilgisini hazırladığını ileri sürdü.

"CHP İl Başkanlığı'na talibim"

HESAP SORULMALI
CHP'nin doğru adaylarla, Adana'da daha büyük başarılara imza atacağına inandığını kaydeden Bekir Sıtkı Özer, seçim yenilgisini sadece adaylara yüklemenin de doğru olmayacağını vurguladı. Özer, bu bağlamda parti örgütlerinin de seçim sürecinde yetersiz kaldığını belirterek, başta İl Başkanı Orhan Sümer olmak üzere sorumluların istifa mekanizmasını çalıştırması gerektiğini kaydetti. Özer, seçim yenilgisi karşısında sorumluların hesap vermesi çağrısında da bulundu.

GAZETTE'YE AÇIKLADI
Kendisinin CHP'nin İl Gençlik Kollarından geldiğini ve ömrünü partisine adadığını vurgulayan Bekir Sıtkı Özer, CHP İl Başkanlığı'na talip olduğunu da Gazette aracılığıyla kamuoyuyla paylaştı. Parti örgütlerinin bu haliyle yetersiz kaldığını savunan Özer, "Açıkça söylüyorum. Ben CHP İl Başkanlığı'na adayım. Orhan Sümer istifa etmelidir. Genel Merkez de Adana'daki yenilginin nedenlerini araştırmalı ve gerekeni yapmalıdır" şeklinde konuştu.

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li eski meclis üyesi ve Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı Bekir Sıtkı Özer, Gazette'yi ziyaretinde önemli açıklamalarda bulundu. Adana Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Aytaç Durak'ın geçici sürelerle görevden uzaklaştırılmasından, CHP-MHP ittifakının Cumhurbaşkanı Ekmeleddin İhsanoğlu'na, İhsanoğlu'ndan Ortadoğu politikalarına kadar geniş bir yelpazede görüşlerini dile getiren CHP'li Özer, hukukun herkese bir gün lazım olacağına dikkat çekti. Özer, haksızlıklara şiddetle karşı çıktığını belirtirken, Türkiye'nin büyük sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda partisi CHP'yi de eleştiren Bekir Sıtkı Özer, mevcut siyasi partiler ve seçim yasasının yürürlükte olduğu sürece Türkiye'de gerçek demokrasinden bahsedilemeyeceğini kaydetti. Özer, yasamanın da, yargının da yasamanın da şu anda tek bir elde toplandığını dile getirerek, Türkiye'de 'başkanlık sisteminin' fiili olarak yürürlükte bulunduğunu savundu. CHP'li Bekir Sıtkı Özer'in çarpıcı açıklamaları şöyle:

POLİTİKACILAR GÜVEN KAYBEDİYOR
"Bir adam görev süresi bu kadar görevden uzaklaştırmak gerçekten haksızlık. Eğer demokrasiye inanıyorsanız ki hukuk herkese lazım, yani boş ver kardeşim benim işim yürüsün mantığıyla hareket etmemek gerekiyor, hukuk herkese lazım, herkese de lazım olacak. Bu haksızlıklara karşı ben şiddetle  karşıyım. Çünkü büyük bir hukuksuzluk var, bir adamı, görev süresini bu kadar uzatarak görevden uzaklaştıramazsınız. Ama yapıldı, orada dedim ki Zihni bey de sizin yanınızda çalışıyordu beraberdiniz, sizin televizyonda çıkıp sizinle ilgili çok doyurucu laflar yapıyordu, yaptığınız her eylemin altına imza attığını belirtiyordu, sizi övgüyle bitiremiyordu. Ama bizim politikacılarda genel karakterin özelliğidir. Dün ile yaptıklarını elinin tersiye silip hiç dünü yaşamamış gibi ortaya çıkıp hatta daha ileri gidip dün savunduğu fikirlerin tamamen tersini söylemenin politika olduğunu zannediyorlar. Siyaset grubu toplumda neden saygın bir yerde değil bu yüzden. Politikacı diyor, sonuçta yalan söyler, bilmem ne yapar. Ama yalan da söylese doğru da söylese, halk uzaklaşsa da sonuçta çözüm mekanizması politikacılardan geçiyor. Yıllardır söylüyorum ben bunu bugün değil, 1980 yılında söyledim. O zaman CHP danışma kurulu toplantısı var, yine tiyatro salonunda Celal Doğan'da o zaman Gaziantep Milletvekili, ben bir konuşma yaptım, özellikle de Ecevit’i sol uygulamalarıyla ilgili, dedim ki; 1973-1975-1977 seçim başarılarından sonra Ecevit öyle bir noktaya geldi ki ağzından çıkan her şey sanki partinin ideolojisi olarak kabul edildi.

BELEDİYELER BAŞKANLARA BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ
Ama biz İsmet İnönü gibi tarihi ağırlığı olan bir kişiyi aştık ama liderlere bağlanma duygusunu aşamadık dedim. Ecevit'i putlaştırdık dedim. Türkiye'deki bütün liderler maalesef öyle bir noktaya geliyor ki, liderler putlaşıyor. Güney Haber Gazetesi, benim bu sözlerimi ta 1980 yılında manşetten verdi. Altını çizerek bir şey söylemek istiyorum; bu siyasi partiler ve seçim yasaları devam ettiği sürece Türkiye'de demokrasinin gerçekleşeceğini, yerleşeceğini kimse beklemez. Ben seçildikten sonra, 2009' un Temmuzunda yine bunu dile getirmiştim. Adana'daki sivil toplum örgütlerini göreve çağırmıştım. Orada şunu da söylemiştim; Belediyeler, belediye başkanlarına ve belediye meclis üyelerine bırakılmayacak kadar önemlidir, lütfen sahip çıkın, kör kuruşun hesabını bile gidin sorun. Bu salonları doldurun, neler yapıyorlar, ne yapıyorlar bunu inceleyin. Komisyonlar kurun, bilmem ne yapın takip edin. Tabi bu şeyi biz asla görmedik, tek tük gelip gidiyorlardı, ama bakıyorsunuz gazetelere çıkıyorlar belediyelerden yakınıyorlar, bilmem ne yapıyorlar. Peki, sen katkı olarak ne sunuyorsun ortaya.

DEMOKRASİYİ HALA OTURTAMADIK
Tabi ve bir şey daha var. O konuda da çok hayretim var. Örneğin; diyelim ki mimarlar, inşaat mühendisleri, kendisi serbest işte çalışanların söyledikleriyle odalardaki mühendislerin söyledikleri arasında bile çok ciddi çelişkiler var, farklılıklar var. Ama dediğim gibi Türkiye'de demokrasiyi daha oturtturamadık. En son örnek vereyim size; şimdi benim genel başkanım bir Cumhurbaşkanı adayı açıklıyor. Sen Milletvekillerini çağırdın, İl başkanlarını çağırsın, belediye başkanlarını çağırdın, bir sürü yerleri çağırdın ondan sonra tuttun bunlardan görüş aldın, isim aldın, tuttun bir tane adamın ismini açıkladın. Şimdi o adamı onların içine koysan gerekçelerini de anlatsan bunun savunulur bir tarafı olabilir. Ama sen bunların hiçbirisini yapmadan sadece ama sadece birilerinin sana söylediği veya aklından geçirdiği bir şeyi ortaya koyup işte bu benim doğrularım budur diye söylerseniz, bunun neresinde demokrasi var. Buna nasıl demokrasi diyebilirsiniz, böyle bir şey olabilir mi? Kendi başlarına gerek Sayın Kılıçdaroğlu gerek de Sayın Bahçeli bir isim üzerinde anlaştılar, siz bunu seçmek zorundasınız diye önümüze dayatıyorlar. Bunun neresinde demokrasi var.

MEVCUT YETKİLİLERLE ERDOĞAN'IN AKLINDAN GEÇİRDİĞİ YETKİLER ARASINDA FARK VAR
AK Parti bundan farklı mı? Bir oyunlar kurgulanıyor, bilmem ne yapılıyor dikkat ediyorsanız o da işte bizim adayımız böyle bir alışkanlık oldu, yani Başbakanlık yapan, parti genel başkanlığı yapan mutlaka birisinin o makama gitmesi gibi bir zorunluluk ortaya çıktı, yanlış. Ben olacağı söyleyeyim, bu mevcut Cumhurbaşkanlığı yetkileriyle Recep Tayyip Erdoğan'ın aklından geçen yetkiler çok farklı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk yapacağı işlerden birisi, ya ben Cumhurbaşkanı oldum halkın oylarıyla seçildim bu yetkilerim az bunu genişletin. Şimdi bir kaos ortamına sürükleyeceksiniz siz Türkiye'yi. Mevcut yasalarla zaten başkanlık sistemini götürüyorsunuz. Torba yasanın içine koyup çıkartıyorsunuz, meclis bir yerden sonra bypas olacak o torba yasayla. 160 tane maddeyi içine sokuyorsunuz. Yasama daha doğrusu Genel başkanın seçtiği Milletvekilleri yapıyor bunu. Biri çıkıp diyor mu bu kadar olumsuzluk yaşanıyor ülke de bir tanesi de yüreklice çıkıp demiyor ki Sayın genel başkan ne yapıyorsunuz, siz bu konuda yanlışsınız diyebiliyor mu? Yürütme, Bakanlar Kurulu kendisi belirliyor. Türkiye Ortadoğu bataklığına batmış, hala Davutoğlu Dışişleri Bakanlığı yapıyor. Soma'da yüzlerce adam ölüyor hala Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız. Madenleri inceleyen, temizdir raporlarını verip iş müfettişlerinin başında bulunduğu Faruk Çelik hala o Bakanlığı yürütüyor, nereye gidiyor, ne oluyor, Türkiye’de bu şekilde mi demokrasiyi getireceksiniz. Belediye başkanlarını Genel merkezden bu tek AKP'nin yaptığı değil, bütün partiler aynı şekilde belirliyor, al birini vur ötekine, böyle bir şey yok. CHP'de hiç olmazsa çatlak sesler var, çıkıp söyleyebiliyorlar, diğerlerinde onu da söyleyemiyorlar, bu kötü alışkanlık. Eskiden 12 yıl öncesi bütün partiler önseçim yaparlardı. Vatandaşa giderdiniz anlatırdınız 1991 seçimlerinde biz bunu yaşadık, o zaman tercih sistemi de vardı. Bende 3. bölgenin adayıydım, hem önseçimde birinci oldum. Ama böyle uyduruk önseçim değil, bizim Zeydan'ın seçildiği gibi bir seçim değildi. O hâkim yönetiminde olmayan bir şey. Ama tamamen İlçe seçim kurulunun görevlilerinin yaptığı seçimlerde, tabi tercih sistemi de var orada da birinci oldum. Neden vatandaşa gidip kendinizi anlatıyorsunuz. Sonuçta oy verecek vatandaş değil mi? Bu durumda vatandaş kendinin ciddiye alındığını görüyor. Şimdi sen bir siyasi partiye üye olmayabilirsin, çok doğal. Ama sen sandık başına gittiğin zaman 'beni yönetecek adamlar bunlar bunlar olmalıdır' diyebilmelisin. Bunu demediğiniz sürece demokrasinin dışındasınız, aman aman sonuçta siyasiler seni yönetecek. Bunun başka yolu yok, bu kaynaklar nasıl israf oluyor, denetlenmediği için israf oluyor. Kimse gidip bunun hesabını soramıyor ki, hepsi yargıya bakıyor, ama bunların da bir bölümü bypas edilmiş, alınıyor, atılıyor, oradan oraya tayinleri, göklere çıkarılanları, özel araba tahsis edilen hâkimler, savcılar bir yerlere atanıyor, yok paralelci deniyor, bilmem ne diyor. Yargının geldiği duruma bakabilir misiniz? Demek ki bunların hepsini tek bir adam kontrol ediyor ve yapabiliyor. Bunun nesine demokrasi diyebileceksiniz, işte başkanlık sistemi daha ne olacak. Cumhurbaşkanını kendisi seçmedi mi? Cumhurbaşkanı'nın bir yasayı meclise geri gönderdiğinizi gördünüz mü? Böyle bir mantıkla Türkiye yönetilir mi, Türkiye böyle yönetildi.

ORTADOĞU'DA MEZHEP SAVAŞLARI BAŞLADI
Şimdi böylesine garipliklerle uğraşıyoruz. Şimdi çok taze olaylar, doğrusunu isterseniz baştaki benim tepkim, bir de bir şeye çok üzülüyorum. Çatı aday olarak gösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu... İşte bu adamın İslami yanını öne çıkararak, eşinin başının açık olmasını öne çıkararak siyaset yapılması gerçekten başını bağlamayan insanlara da bir hakaret olarak algılıyorum. Din referansını da kullanmalarını da şiddetle karşılıyorum. O zaman şöyle bir sıkıntı var; Cumhuriyet Halk Partisi de Laiklik ilkesini elinin tersiyle itmiş, altı oktan maalesef bir tanesi ve hatta en önemlisi olan ve Türkiye için çok önemli. Neden bakın Ortadoğu'da mezhep savaşları başladı, yani kendisine Sünni olan bu IŞİD denilen çete cinayet çetesi insanları asla öyle öldüremezsiniz, hakkın yok, inandıkları Kuran-ı Kerim'deki, ki ben onların Kuran-ı Kerime de inandıklarını da inanmıyorum. Böyle bir olay yok. Çünkü Allah kendi Peygamberlerine o yetkiyi vermemiş, sen onları böyle boğazlayacaksın, yok edeceksin, senin gibi düşünmedikleri için. Şimdi düşünün ki laiklik ilkesinin Türkiye için ne kadar önem taşıdığı bu Ortadoğu coğrafyasında bir kez daha ortaya çıkıyor. Mustafa Kemal'in büyüklüğü de ortaya çıkıyor bu şekilde. Çok iyi tahlil etmiş demiş ki; kardeşim siyaseti dini siyasete alet etmeyeceksin. Maalesef bizim çapsız politikacılar, dikkat edin en çok kullandıkları dil. Neden geri kalmış ülkelerde en rahat kullanılabilecekleri dil budur. Okuma- yazma, kitap okuma bunlar Türkiye'de o kadar çok az düzeydeki birileri birinin yerine düşünsün istiyor. Bırakın onu herkesin evinde mutlaka bir Kuran-ı Kerim vardır, aç oku Kuran-ı Kerim'de ne yazıyor, orada doğruları göreceksin. Senin aracı kullanmana gerek yok, o zaman bu madrabazlar işin içine giremeyecek. Ne demek ya hocam, Üniversite sınavına gireceğim, hangi duayı okursam başarılı olabilirim. Böyle bir şey var mı, böyle bir anlayış var mı? İslam dinini bu denli alçaltmaya kimsenin hakkı var mı? Böyle bir şey olabilir mi? Getirilen nokta bu. Bakın bütün İslam ülkelerine hangi durumdalar, hepsi birbirine girmiş. Dünya’da hiç bir saygınlıkları yok, paramparça olmuş, Amerika, Almanya, İngiltere bunlarla istediği gibi oynuyor, Fransa oynuyor, yönlendiriyor. Kendi idarecilerini boğazlıyor. Müslüman kardeşliği diyorlar, Müslümanlar birbirlerini boğazlamaktan zevk alır noktaya gelmiş. Nereye gidiyor? Hani İslam kardeşliği"

BAŞKANLAR UÇUK VAATLERDE BULUNDU
Adana için yeni dönemde umutlu musunuz?
Mecliste son konuşmalarımdan birisi belediye başkan adaylarının çok büyük vaatlerde bulunmamaları üzerineydi. Çünkü ben üzülerek bir şey ifade ediyorum. Bu adaylar Adana Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesinin hangi konumda olduğunu bilmeden çok büyük vaatlerde bulundular. Yani bunların birçoğu çok uçuk vaatlerdi. Çünkü Adana 1984 yılından 2014 yılının Mart ayına kadar -5 yıllık dönemi Selahattin Çolak dönemini ayırıp- Aytaç Durak idaresinde geldi. Çok kötü yatırımlar yaptı, bir kere yaptıklarının arasında iyisi var mıydı, vardı."

 

DİĞER HABERLER

TBMM Genel Kurulu toplandı
TBMM Genel Kurulu toplandı
3 Aralık 2024 Salı
Kara yollarında durum
Kara yollarında durum
3 Aralık 2024 Salı
Kara yollarında durum
Kara yollarında durum
2 Aralık 2024 Pazartesi