Gazette Gazetesi İmtiyaz Sahibi Fatma İnci Gül’ün moderatörlüğünü yaptığı “İnci Gül ile Biz Bize” canlı yayın programının bu haftaki konuğu, İş insanı ve Emniyet Polis Asker Şehit ve Gazi Aileleri Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Hamza Yoldaş oldu. Yoldaş’ın video call ile bağlandığı canlı yayın programında Koronavirüsün etkileri konuşuldu. Yoldaş, “Sağlık Bakanlığınca gerekli uyarılar yapıldıktan sonra vatandaşlarımızın da duyarlı davranışları bizleri bu sayılara getirdi. Gönül isterdi ki hiç kimse hayatından, sevdiklerinden ayrılmasın ama bu bizim elimizde. Lütfen, Sağlık Bakanlığının uyarılarını dikkate alalım. Sosyal mesafeyi koruyalım, gerekli özveriyi gösterelim” dedi.
Programımıza başlarken bizlere kendinizi tanıtır
mısınız, Hamza Yoldaş kimdir?
Tüm izleyenlerimize hayırlı Ramazanlar diliyorum. Koronavirüsün
dünyaya musallat olduğu günlerde lütfen Sağlık Bakanlığının, sağlık
çalışanlarının uyarılarını dikkate alalım. Sorunuza da gelecek olursak Hamza
Yoldaş kimdir? Hamza Yoldaş, Diyarbakır’da 1987 yılında dünyaya gelmiş, beş
kardeşten en küçüklerinin bir büyüğü. Üç tane abim, bir tane küçük kız kardeşim
var. Liseye kadar Diyarbakır’da okumuş, Ankara’da üniversite hayatına devam
etmiş. İlkokuldan hemen sonraydı sanırım benim iş hayatına babamla birlikte girmem.
Babam beş evladına da eşit davranan vicdanlı bir babaydı. Ben de babasını emsal
alarak baba olmaya çalışan bir faniyim.
Aslında çok üzücü bir olay şehit bir babanın
evladısınız… babanızı nasıl kaybettiniz diye sormak istiyorum yanıtlayıp yanıtlamamak
size kalmış çünkü gerçekten üzücü bir durum.
Aynı zamanda da
gurur verici bir durum… Tarih 28 Temmuz 2004 günüydü. O zaman ben Afyonkarahisar’daydım.
Ankara- Afyonkarahisar’a gidip geliyordum. Eşim Afyonkarahisar TIP fakültesinde
Kardiyovasküler Cerrahıydı. O gün eşim nöbetçiydi. Rahmetliyle
şehit olmadan bir saat önce görüşmüştük. Ne acıdır ki tanıdığım bazı istihbarat
servisinde görevli personeller çarşı karakoluna PKK terör örgütü tarafından saldırı
olacağının bilgisini aldıklarını ve o gün de benim rahmetli şehit babamın
çalışıyor olduğunu çok duyarlı olması yönünde bilgi vermişlerdi. Ben de babama
uyarılarda bulunmuştum. Babam, korkusuz bir insandı. Aynı zamanda kamudan
aldığı paraya ihtiyacı olan birisi değildi ama mesleğini sevdiği için de emekli
olmak istemiyordu. Rahmetli her zaman ‘emekli ol’ dediğimde eski Türkiye’yi
biliyorsunuz rüşvet vermeden hiçbir şeyin sahibi olamıyordunuz. ‘Oğlum 5 lira
annenin başlık parasını verdim, 20 lira rüşvet verdim bu mesleğe girdim’ diye
espri yapardı. Allah mekanını cennet eylesin. Mesleğine çok bağlı bir insandı. Sonrasında
işte bildiğiniz üzerine hain terör örgütü PKK, ansızın kahpece saldırıyor, bir
insanı bir kurşun şehit ederken benim babamın vücuduna 18 kurşun isabet ediyor.
Yılmıyor, çarpışmaya devam ediyor. Çarpışarak şehadete eriyor. İlginç bir
bilgiyi seninle paylaşayım. 2004’te sayın Cumhurbaşkanımız, “2020 yılında bile terör
örgütünden bahsederken şehit cenazesine değil de terörist cenazesinde yer alan
HDP” diye konuşmasında rahmetli babamdan bahsediyor. Babam 2004 yılında şehadete
erdiği zaman şu an ne hikmetse CHP’de siyaset yapan Sezgin Tanrıkulu,
Diyarbakır’da Baro Başkanlığı yapıyordu. Hukukçu kimliğiyle Osman Baydemir ile
beraber benim babamın şehadetine vesile olan ve ölü ele geçirilen PKK’lı
teröristlerin taziyesine gittiler hem de makam arabalarıyla. Bir zaman 2004
yılında siyasi ideolojisiyle, siyaset yaparken bu vatanın bölünmez bütünlüğünde
gözü olan, bayrağında gözü olan, toprağında gözü olan bir partiye siyaset
yapıyordu, şu anda ise CHP’nin siyasi konjonktüründeki düşünceleri Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılaplarının çizgisinde gittiğini iddia eden ve
vatan uğruna gerekirse kanının son damlasına kadar vermeye hazır olan siyasi
güdüm içerisindeki siyasilerden mütevellit bir parti. Gerçeklere baktığınız zaman
Sezgin Tanrıkulu, biraz daha gerçeklere gittiğimiz zaman Sırrı Süreyya Önder’in
CHP’yi tehdidi, İdris Baluken’in ‘Biz olmasaydık İstanbul’u alamazdınız’ tehditleri,
CHP – HDP ittifakı bunları insan düşündükçe işin içinden çıkamayacağı siyasi
konjonktürde siyaset yapıyor. Benim babamın şehadetinden kaynaklı ölü ele
geçirilen PKK’lı teröristlerin taziyesinde bulunmaktan zevk alan Sezgin Tanrıkulu’nun
şu anki siyasi ideolojisi beni gerçekten hayretler içerisine düşürüyor.
Aylardır dünyamıza ve
dolayısıyla Türkiye’ye musallat olan koronavirüsle mücadelede Türkiye sizce ne
kadar başarılı oldu?
Benim başarılı oldu
dememle olmasın bu. İsterseniz eski Türkiye’ye gidelim. 2002 yılından önce 356
ilçedeki devlet hastanelerinin halini düşünelim, 81 vilayetteki hastanelerin
halini düşünelim, aile hekimliği sistemini düşünelim. Zenginin hastanelerde
tedavi olduğu, fakirin hastane kapılarında tedavi olamadan vefat ettiklerini düşünelim.
Eşi doğum yapınca imkansızlıktan eşini hastanede rehin bırakan babaları
düşünelim. Annesinin rahatsızlığını tedavi ettiremeyen evladı düşünelim. Şimdi de
gerçeklere dönelim. Şu an Türkiye’de 356 ilçede hastanelerin tamamı yenilendi. En
ilginç şu an İYİ Parti, CHP ve diğer partilerin biliyorsunuz kamuoyunda baya
bir gündem oluşturmuştu ‘Şehir Hastanelerine ne gerek var, devlet hastanelerinin
ne ihtiyacı var’ tarzında söylemlerde bulunuluyordu. Şu an ne mutludur ki benim
söylememle değil dünyanın yarasını saran bir ülke haline geldik ve dünyanın da
yarasını sarıyoruz.
Peki Türkiye bu başarıyı
neye borçlu?
Türkiye’nin başarısının
en büyük nedeni sayın Cumhurbaşkanımızın, devlet başkanımızın ülkenin
hazinesini hortumlayan Cem Uzan, CHP genel başkan yardımcılığını ifa eden ve
banka denetleme kurul başkanlığı olan zat-ı muhteremle davam olduğu için ismini
zikredemiyorum. Onun bankları hortumlamasından mütevellit yatırım yapılamıyordu
eski Türkiye’de. Hortumlamalar kesilince de hatırı sayılır bir bütçe ortaya çıktı.
Bu bütçeyle de hırsızlara değil, vatandaşa yatırım yapıldı.
Aslında kutlamak gerekli çünkü doğru olan da bu. Sonuçta
Türkiye’nin nasıl bugünlere geldiğini hepimiz biliyoruz ve bunu devam
ettirebilmemiz için de milletin hakkı gözetilerek yola devam edilmesi gerekir. Bugün
de bu yapılıyor aslında.
Şair Necip Fazıl Kısakürek diyor ki, “Bizdeki muhalefet,
iktidar olabilmek için gerekirse vatanını satar’ şu an o noktadayız. Ben Amerika’yı
da İngiltere’yi de Fransa’yı da Belçika’yı da gezmiş görmüş birisi olarak bizlere
has bir konu var. Biz, başarılı gördüğümüz insanları iftirayla önünü tıkayabilmek
için elinden gelen her şeyi yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız için bu böyle, Sayın
İbrahim Kalın için bu böyle, Emniyet Genel Müdürümüz Celal Uzunkaya için öyle
ve benim için bu böyle… Mesela bir insan hırsızlık yapmışsa bu mağdur olan bir aile
olması lazım hırsızlık yaptıysa nereden hırsızlık yaptı. Ama ne yapıyorlar
diyorlar ki bu hırsız. Kardeşim, hırsızsa kimin parasını çalmış bu adam. Bizim ülkemizde
bizim yapamadığımız da bu. Biz, başarıyı paylaşmıyoruz eminim bunu sizler de
yaşıyorsunuzdur. Başarılı bir işkadını Adana’ya yatırımları olan, istihdam
sağlayan… Sizin hayatınız günlük gülistanlık mı? ben size bir soru sorayım
gazetecilik noktasında belki bir ilk olacak. Sizin hayatınızda sizi çekemeyenler
yok mu, mesleğinizle ilgili iftira atan yok mu? maalesef ki bizler başarıyı
takdir etmek yerine başarıyı eleştiriyoruz.
Aynı şekilde sizinle ilgili de her türlü iftira, kumpas
kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle FETÖ’cülerin sizinle nasıl uğraştığını
da çok iyi biliyoruz. Söz madem yerine geldi.
Ben 2009 yılında gururla anlattığım bir konu bu Emniyet Genel
Müdür Yardımcılarımız Celal Uzunkaya daha sonra Emniyet Genel Müdürü oldu. Genel
Müdür Yardımcılarımız Mustafa Gürcü ve ben dolandırıcılıktan yargılandık. Gazetelere
de manşet edildik. 6 ay tutuklu kaldılar, ben 3 gün tutuklu kaldım. Tutuklu 3
kaldım o da şöyle oldu o da şöyle oldu, eşim ikinci yavruma gebeydi onun gebeliğinde
komplikasyonları vardı bu da savcımız kabul görür mazeretinden olduğundan
dolayı Hakim de onayladı ve 3üncü gün tahliye oldum ben, onlar 6 ay tutuklu
kaldı. 2010’dan süregelen olaylar herhâlde ben ölünceye kadar devam edecek. Üzülüyor
muyum? hayır. Beni yıpratabiliyor mu? hayır. Bu yaptıkları benim hayatımda bir
sorun oluşturuyor mu? hayır. Sadece Rabbime hamdediyorum. Düşünsenize Rabbim, Hz. Yusuf’a verdiği
kaderin aynısını bana da verdi. Peygamberini sınayan Rabbim, kulunu sınadı
İnşallah bu sınavdan muvaffak olmuşumdur. Ahlaklı oldukları zaman zoruma gitmiyor.
Mesela hastanede bir taciz oluyor; iki tane hemşire kolluğa gidiyor. Diyor ki, ‘biz
tacize uğradık şu müdür tarafından’ bu taciz olayına tanık olarak da şu başhekim
yardımcısı. Savaşın da ahlaklısı önemli. Beni eşimle vurmaları, beni üzdü
biraz. Neden, insan biraz onurlu olur. Eşim tanık oluyor, eşim tanık olduğu
için de beni İzmir Milletvekilimiz Yaşar Kırkpınar’ın danışmanı olduğunu söyleyen
Recai Deniz diye biri arıyor. Tanıklıktan vazgeçsin diye. Yaşar Kırkpınar’ı
aradım, ‘benim böyle bir danışmanım yok’ diyor. Sonrasında Adli mercilere bildiriyorum,
kendisini danışman diye tanıdan bu şahıs hakkında işlem yaptırıyorum. Adam gidiyorum
İzmir’de akrabası olan haber ajansına benim hakkımda haber yaptırıyor ve Cumhurbaşkanlığının
ismini kullanıyor. Ülkede öyle bir bilgi kirliliği var ki. İnsanlar, birisi hakkında
bir yorum yaparken, iftira atarken eşini, çocuğunu düşünmeden dahi çok kolaylıkla
iftira atabiliyorlar.
Türkiye sağlık altyapısı olarak dünyada ilk sıralarda
olmasına rağmen sağlık çalışan sayısının yeterli olmadığı iddia ediliyor, siz
bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
2005’ten bu yana sağlık yatırımları olan ve bu
yatırımlara devam eden bir aileyiz. Sağlık ülkemizde daha doğrusu dünyada
hiçbir zaman tatmin edici seviyede istihdam konusunda yeterli sayıya ulaşması imkânsız.
Ülkemizde de sağlık çalışanlarının, ATT ve hemşire olmak üzere sayımız şu an
her ne kadar mağdur edecek kadar olmasa da yeterli sayıda olmadığımızı düşünüyorum.
Yani bu konuda istihdamı arttırmamız lazım.
Sağlık sektörüne yapılan bunca yatırım ve
koronavirüsle mücadelede başarı, koronavirüs sonrası Türkiye’de sağlık Turizmi neden
olur mu?
Şu an bu patlama var ama maalesef biz getiremiyoruz. İlgili
Sağlık Bakanlığı yöneticileri ve idarecileri gerek ülkemin bu konudaki Kültür Bakanlığının
idarecileri gerekli açıklamayı yapacaktır ama şahsi olarak benim İngiltere, Fransa,
İtalya ve Amerika Birleşik Devletlerinden ülkemde tedavi görmek için gelmek isteyen
binlerce insanları kanıtlarıyla gösterebilirim. Bizim en büyük şansımız da Sağlık
Bakanımız Fahrettin Koca. Yerelden geliyor, yöneticilik vasıflarını özelde
bayağı bir pekiştirmiş. Ocak ayında pandemiyi duyar duymaz Bilim Kurulunu
oluşturdu ve Dünya Sağlık Örgüt daha pandemiyi ilan etmeden önce Sağlık Bakanlığınca
kurulan Bilim Kurulu nezdinde gerekli tedbirleri aldı. Ben bu tedbirlerin
alınmadığını ve salgının bizi ansızın yakaladığını düşündüğüm zaman
biliyorsunuz diğer batılı toplumlar gibi biz soğuk insanlar değiliz. Dün
beraber oturup yemek yediğimiz arkadaşlarımızı ertesi gün yolda yürürken gördüğümüz
zaman sarılıp koklaşan insanlarız. Bundan dolayı da bizde pandemi pik noktasına
gelebilirdi. Sağlık Bakanlığınca gerekli uyarılar yapıldıktan sonra
vatandaşlarımızın da duyarlı davranışları bizler bu sayılara getirdi. Gönül isterdi
ki hiç kimse hayatından sevdiklerinden ayrılmasın ama bu bizim elimizde.
Lütfen, Sağlık Bakanlığının uyarılarını dikkate alalım. Sosyal mesafeyi
koruyalım, gerekli özveriyi gösterelim. Bir şey anlatayım, rahmetli babam
çocukları öptüğüm zaman, “Oğlum çocuklar öpülmez, koklanır” derdi. Yavrularını öpmeden,
koklamadan sevgisini gösterebilen bir baba değilim. İllaki onlara sarılıp öpmem
lazım. Sarılamıyorum, öpemiyorum. İçim gidiyor ama diyorum ki ya bende covid-19
denen illet varsa. Ben çocuklarına kıyamayan bir babayım, onları hasta görüce
yüreği paramparça olan bir babayım. Allah bu dünyada yaşayan hiçbir çocuğun
ayağına taş değirmesin. Dini, dili, ırkı hiç fark etmez Allah hepsini korusun
yardımcısı olsun.
Dünya ve Ülkemiz koronavirüs illetiyle uğraşırken Türkiye’nin
doğrudan muhatap olduğu Suriye, İsrail ve Libya gibi bölgelerde oldu bittiler
yaratılmaya çalışılıyor… bu konuda neler diyeceksiniz, her şeye rağmen ülkemiz
bu oldu bittilere pabuç bırakıyor mu?
Allah Milli Savunma Bakanımız ve İçişleri Bakanımızın
ayağına taş değirmesin. Rabbim Terör örgütü PKK, İBDA-C, ASALA, IŞİD ve diğer
ismini sayamadığım terör örgütleriyle ilgili mücadelede gözünü kırpmadan şehadete
ermek için koşan kolluk görevlilerimizin yardımcısı olsun. 2013 yılına kadar
terör örgütü PKK, ülkemde cirit atarken 2013’ten sonra terör örgütü PKK’nın bir
bombalı eylemi oldu mu? Hayır. Bunun en büyük nedeni İçişleri Bakanımız ve Milli
Savunma Bakanımızın bugüne kadar 2000’li yıllardan önceki bakanların yapmadığı
şekilde operasyon bölgesinde yatıyorlar, askerle beraber kalkıyorlar. En büyük
cesareti, motivasyonu verdiklerinden dolayı Kürt halkını temsil etmeyen ve
herkesin bilmesini istediğim dağda geberen PKK’lının naaşı ülkeme gelmiyor ve
başka ülkenin vatandaşı oluyor. Biz, bizim bayrağımızda, vatanımızda gözü olan
herkesin gözünü oyarız. Kaldı ki kolluk görevlilerimiz de Rabbim her zaman yar ve
yardımcıları olsun oymaya da devam edeceklerdir…