23.05.2024 22:01 | Güncelleme Tarihi: 23.05.2024 22:01
İki
Dünya Savaşı sırasında planlı olarak göçe zorlanan Yahudiler,
yoğun bir şekilde toprak satın alarak Filistin bölgesine
yerleşir… Yayılmacı politikaları ta o zamandan başlar
Yahudilerin… Bu yüzdendir ki bölgenin gerçek sahipleri olan
Araplarla sürekli olarak dalaşmayı, kutsi bir görev olarak
kabullenirler.
O
yıllarda Manda yönetimi ile Birleşik Krallığa bağlı olan
Filistin topraklarındaki sorunun çözümü, Birleşmiş Milletlere
havale edilir. Bir Yahudi, bir de Arap devleti kurulabilmesi için
karar çıkarır Birleşmiş Milletler. Ancak Filistin topraklarının
sadece yüzde 7’sine sahip olan Yahudilere yüzde 56’lık bir
yönetim hakkı verilir.
Çıngar
da bu yüzden çıkar zaten… Birleşmiş Milletler kararını hem
bir hak olarak kabul eden, hem de bunu Arz-ı Mevud hayallerine
ulaşabilmenin önemli bir adımı olarak değerlendiren Yahudiler,
14 Mayıs 1948’de İsrail Devletini kurarlar.
Henüz
birinci kuruluş yılını kutlamadan, kollar sıvanarak Arap
köylerinde “temizlik” operasyonlarına başlanır. Bilinçsiz ve
örgütsüz zavallı köylüler baş edemez, zengin ve güçlü
temeller üzerine kurulan İsrail Devleti ile… Dünyada neler
olabileceğinin; Arz-ı Mevud’un ne olduğunun farkında
değillerdir zaten.
Gün
gelir, küçük küçük “temizlik” harekatları tatmin etmez
olur İsrail Devletini… Orta Doğu’nun çehresini değiştiren
Altı Gün Savaşları başlar 5 Haziran 1967’de… Ve fasılalarla
devam eder “büyük temizlik” ile işgaller.
Filistin
Kurtuluş Örgütü 1964 yılında kurulmuş olmasına rağmen,
İsrail işgaline karşı ilk İntifada 9 Aralık 1987’de başlar.
Kendi topraklarında kurulan yabancı bir devletten birtakım avutucu
haklar elde etmelerine rağmen binlerce insan ölür, binlercesi
yaralanır, 10 binlercesi başka ülkelere göç etmek zorunda kalır…
Ve bunun hatırı sayılır bir miktarı çocuklar ve kadınlar olur.
…
İsrail
Devleti kurulduktan 17 ay sonra “Bibi” isimli bir çocuk dünyaya
gelir işgal topraklarında… Sonraları, Filistinlilerin ve de
dünyanın başına bela olacak Binyamin Netanyahu’dur bu… Liseyi
ve yüksek öğrenimini ABD’de tamamlar Netanyahu… Amerika’yı
o kadar benimsemiştir ki, liseyi okuduğu Philadelphia şehrinde
pekiştirdiği şekliyle, bugün bile Philadelphia aksanıyla çok
iyi Amerikan İngilizcesi konuşur… Kendini Amerika’nın tek
sahibi zannetmesi bu yüzdendir belki de.
1967’deki
6 Gün Savaşında İsrail Güvenlik Kuvvetlerine katılır
Netanyahu; birçok operasyonda yer alır… Yom Kippur Savaşı
sırasında ön cephededir, komando saldırılarına liderlik yapar…
Filistinlileri yok etme felsefesi kanına işlemiştir artık.
Adam
katlederek beynine işleyen soykırım felsefesini daha etkin
uygulayabilmek için Likud Partisi’ne katılır 1988 yılında…
Şaşırtıcı bir sürprizle, seçimlerin favorisi olan Shimon
Peres’e karşı büyük bir zafer kazanarak 1996 yılında
Başbakanlık koltuğuna oturur… Soykırımın tek adresidir artık
o…
Ancak
barış sürecini yavaşlatıcı politikaları yüzünden 1999
seçimlerini kaybeder. Sonrasında farklı kabinelerde yaptığı Dış
İşleri ve Ekonomi Bakanlıkları dönemlerinde yıldızını iyice
parlatarak 2009 yılında yeniden Başbakanlık koltuğuna oturur.
Seçimlerde pek başarılı olmasa da bir şekilde Başbakanlık
görevini bugüne kadar sürdürmeyi başarır. İsrail tarihinin en
uzun süreli Başbakan unvanını kazanır.
Başbakanlığı
sırasında, özellikle her Ramazan ayında Filistinlileri katletme
alışkanlığını elde eder. Ancak 2023’ün 7 Ekim’inde
Gazze’ye karşı başlattığı ve hala acımasızca devam eden
“yok etme” harekatları, bugüne kadar işlenen en büyük
insanlık suçu olarak tarihe geçer.
İkinci
Dünya Savaşını aratmayan görüntülerle, hastaneler dahil bütün
şehirler yerle bir edilir Gazze Şeridinde. Çoğunluğu çocuk ve
kadın olmak üzere 35 bin masum katledilir, 10 binler evlerinden
başka diyarlara sürülür… Türkiye ile birkaç ülke dışında,
dünya buna seyirci kalır… Üstelik başta Amerika olmak üzere
birçok demokratik ülke (!) fiili destek verir bu acımasız
soykırıma.
Ta
ki Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başvurusuyla Uluslararası Adalet
Divanı’nda İsrail aleyhine soykırım davası açılana kadar…
Ta
ki Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Savunma Bakanı’na
tutuklama talebi çıkartana kadar…
Netanyahu
artık kendi ülkesinde hapis hayatı yaşayacak; Uluslararası Ceza
Mahkemesinin altına imza koymuş hiçbir ülkeye gidemeyecek…
Bu
bir başlangıç… Sabilerin günahının bedelini çok ağır
ödeyecek… Yaşayarak, ama acı çekerek ödeyecek.