Muhalefetin Rolü ve Etkinliği

Devlet-Hükümet-Muhalefet - CAN UĞURATEŞ

27.09.2024 11:27 | Güncelleme Tarihi: 27.09.2024 11:27

Günümüz gelişmelerinde siyasetçiler, kimi zaman büyük laflarla, kimi zaman kendi aralarındaki rekabete dayalı kavgalarla ve hatta aynı ideoloji doğrultusunda hareket ettiklerini iddia etseler de oldukça önemli fikirsel fraksiyonlarla, kendi siyasi oluşumlarını ağır eleştirilere maruz bırakmakla öne çıkıyor. Bu durumda muhalefet etkin görev yapamadığından, iktidarda bulunan siyasiler, hükümet ederken bağımsız hareketlere yöneliyor ve aynı zamanda sıklıkla da hata yapmaya başlıyor. Üstelik bu hataları etkin denetleyebilecek bir kontrol-denetim mekanizması da olmadığından, hatalar tarihin sayfalarında yer almak üzere geride bırakılırken, siyasiler, sorumsuz davranışlarına devam etmekte bir çekince duymuyor.

Devletin devamlılığında, muhalefetin konumu ve etkinliği de önem kazanıyor. Çünkü muhalefet, devlet yönetiminde tüm iç ve dış sistemlerin analizini sağlarken, elinde yeterince zaman var ve hatalı değerlendirmeyi düzeltme imkânına da sahip. Yani, muhalefet esasen önemli bir kontrol-denetim-değerlendirme-yönlendirme mekanizması konumunda. Ancak, kendini sadece iktidarı eleştirmekle yükümlü ve bu düşünceyle de doğal olarak beynini kısıtlı tutan muhalefet, yaptığı kararsız-hedefsiz-kontrolsüz-plansız siyasetle devlet için büyük bir tehdit haline gelebiliyor. Muhalefet, entelektüel bir yapılanmayla, uluslararası tüm sistemleri ve dengeleri kontrol etmek, iç yönetim mekanizmalarının kontrolünü ve etkinliğini değerlendirmek ve çıkardığı sonuçları halka açıkladığı gibi, detaylarını, raporlar halinde devlet kademesine de sunmak zorunda. Elinde değerlendirilmiş, tüm eksikleri giderilmiş detaylı projeleri bulunmayan, analizlerle kendini gelişmeye zorlamayan siyasi yapıların, seçmen tabanları çok güçlü olsa bile, muhalefet olarak kabul edilmesi, entelektüel olarak nitelenmesi, beyinleri zorlamaktan, kafaları karıştırmaktan öte gitmez.

Bu konuda Henry KISSINGER şöyle diyor, “Entelektüeller, uluslararası sistemlerin çalışmasını analiz ederler. Devlet adamları ise bu sistemleri kuran kişilerdir.  Bir analistin bakış açısı ile bir devlet adamının bakış açısı arasında büyük farklılık vardır. Analist, hangi sorunu inceleyeceğini kendisi seçebilir; devlet adamı ise sorunları önünde bulur. Analist, açık bir sonuca varmak için, ne kadar zaman gerekiyorsa, o kadar zaman kullanabilir; devlet adamı için asıl sorun, zamanın darlığıdır. Analist, üzerine risk almaz. Vardığı sonuçlar yanlış çıkarsa başka bir inceleme yazabilir; devlet adamı ise bir tek tahmin yapma hakkına sahiptir. Yaptığı yanlışlardan geri dönüş yoktur. Analistin elinde bütün bilgiler vardır ve bunlar, analistin, entelektüel gücüne göre değerlendirilir; devlet adamı ise doğruluğu henüz kanıtlanmamış tahminlere göre karar verir. Kaçınılmaz değişimi ne derece akıllıca yönlendirdiğine ve her şeyden önce, barışı ne kadar iyi koruduğuna göre tarih tarafından değerlendirilir. İşte bu yüzden, devlet adamlarının dünya düzeni sorunu ile ne kadar başarılı veya başarısız bir şekilde ilgilendiklerini araştırmak, çağdaş diplomasiyi anlamanın sonu değil, belki de başlangıcıdır.” Buradan hareketle, entelektüel yapılanmayla sorumluluklarını benimsemiş, sahiplenmiş muhalefet, hükümetin en büyük yardımcısı olmakla yükümlüdür. Aksi halde devletin en büyük sorunu haline gelmesi veya öyle değerlendirilmesi kaçınılmazdır.

Muhalefet etkinliğini kaybettiğinde, devleti yönetmekle görevlendirilmiş siyasilerin davranışlarında değişim görülebilir. Etkin kontrol-denetim mekanizması devre dışı bırakıldığından ve bu durumda hükümet edenler doğal olarak kontrol dışı kaldıklarından, sorumsuz ya da kendince sorumlu bir anlayışa yönelebilirler. Eksikliği hisseden ve kaybeden, devlet ve doğal olarak halk olur.

Türkiye siyasetinde muhalefete bir göz atıldığında: Herhangi bir proje üretmekten uzak siyasi yapılanmalar, liderlik çekişmeleriyle demokratikleşmeden uzaklaşmış siyasi partiler; genel başkanın veya özel olarak görevlendirilenlerin dışında gündemden tamamen uzak siyasiler, kişisel bazda proje üretmekten uzak milletvekili adayları; yeterince değerlendirilmeden milletvekili aday adayı olarak kabul edilen veya aday ilan edilenlerin, daha önceki kurumlarındaki başarı seviyelerinin kontrol edilmemesi, liyakatten uzak, devamlılığa dayalı bireysel seçimler ve daha birçok endişe yaratan konu ile karşılaşmak mümkün. Bu sıkıntılar, genel olarak Türkiye siyasetinin sorunu. Ancak, etkin projelerle yönlendirmeler yapan bir muhalefet, şiddetle istense ve beklense de bu beklentilerin halen bir karşılığı da görülmüyor.   

Bu durumda da hükümet edenler, karşılarında etkin bir muhalefet bulamadıklarından, kendince sorumlu hissettikleri şekilde yönetime yönlenirken, yapılan uygulamalar kimi zaman büyük tartışmalara yol açarak, evrensel hukuk sınırlarını zorluyor.

Bu kadar açıklamanın ardından şimdi sormak lazım: Ülkenin bulunduğu jeopolitik başlı başına büyük bir sorun iken, konjonktürle gelen sorunlar da spontane tepkiler verilmesini gerektirirken, bu tepkilerden ortaya çıkabilecek yeni sorunlar da doğrudan ülkenin geleceğini şekillendirebilecek konumdayken, muhalefetin, günümüzdeki konumu ve yapılanması tolerans sınırları içinde mi?

O halde devlet yönetiminde tüm suçu iktidara yöneltmektense, muhalefet olarak adlandırılan ancak bir türlü kavramın tanımına uygun teşkilatlanamayan ya da davranışlarına yön veremeyen siyasi yapıların, bir an önce iç çekişmelerden uzaklaşarak, demokrasinin benimsendiği düzenlemelerle, devlet mekanizmasındaki etkin görevine yönlenmesi gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI