01.12.2021 10:03 | Güncelleme Tarihi: 01.12.2021 10:03
Nasıl da aşk dolu olur gençlikte ardı ardına sıralanan dizeler. “Seni sevmek ne güzel/ Öpmek koklamak sarılmak” diye birbiri ardına devam eder çoğu kez geceler boyu ve bir sevdadır yaşamak tümüyle hayat dolu. Serde gençlik vardır ya, duramaz o coşkun bedenler bir türlü yerlerinde.
Sürekli bir dürtü vardır içten gelen ve kırlara salınmayı salık veren, üstelik ısrarla, sevdiğinle birlikte ve el ele kol kola. Her an bir hareket arar tüm benlik ve heyecandan heyecana koşmak için can atar. Kıpır kıpır olur tüm vücut ve anlık ateş basar güzeli gördüğünde. Bir de güzel severse ne ala.
Okulla başlar çoğu kez kalben heyecanlar ve şaşırırsınız seviyeye, çünkü kalp her yaşta sever, sevilmeyi arzu eder. İlk aşklar da bir ömür boyu belleklerden silinmemekte ısrar eder. Mutludur ilk aşkıyla saadete erenler ama kimi zaman da bu sevgi bir anda kabusa döner. Tam da gençlik heyecanlarının kariyer edinimine göz kırpmaya başladığı sıralarda gerçekleşmeye başlar, inceden hırslı negatif göndermelerle dolu bitmeyen söylemler.
Yaş ilerler ve mantık devreye girdiğinde bir anda kalpteki hareketlilik anlamsal değişime uğramaya başlar. Çünkü devreye artık gelecek endişesi de girer. Kariyer önemlidir birey için ve varlığını hissetmek ister her akıllı beyin, kendine bakan gözlerle etkileşimde. Baktığı gözlerin parıltıları içinde, hep kendini görmeyi arzu eder birey.
Hani zaman boyutu vardır, gerçekte hayatın tamamını etkileyen. İşte o zamanın akışı göreceli değişirken, gönülden gönüle görünümler affetmez kesinlikle ve yaş devreye girer, tam da büyük bir mücadelenin içindeyken. İşte sorun da orada başlar. Sorgular beyin kendini sürekli ve bellekteki görüntüler devreye girer mutluluk dolu ama bu görüntülerin getirisi mutsuzluk olur, eğer doyasıya yaşanmamışsa geçmişteki o güzel günler.
Oysaki her yaşın bir güzelliği vardır, tamamen kendine özel. Zaman sessizce aktıkça, yaşanması gerekir her anın doyasıya, çünkü geri dönüş yoktur yaş aldıkça. Bir süre sonra fark edilir ki zaman sanki bir yarışa başlamıştır yaşamla ve bitiş noktasına doğru bir koşturmacaya dönmüştür hayat. İşte bu anlaşıldığında gelir bir anda içten, derinden o feryat. Eyvah der insan, geçiyor ömrüm ve muhteşem bir hızla akarken zaman, dönüşü yok bu gidişin.
Önemli olan bunu mümkün olduğunca erken anlamaktır ki birey yaşadığı her anın keyfini çıkarabilsin. Çünkü bilmelidir ki gönül ne denli ısrarla istese de sahnenin tekrarı olmayacak ve yönetmen stop dediğinde, dolu dolu olmalı birey hem beyin yönünden hem de kalben ve keşkelerden hep uzak kalmalı gerçekleşen söylemler, akıp giden zamanın derinliğinde.
İnsan ömrü nedir ki evrenle kıyaslandığında, sadece on altı ya da on yedi saniye değil mi? Bu önemsizliğin içinde önemli olabilmek değil mi esas olan? Önemli olabilmek içinse boş gelip boş gitmemek gerek bu Dünyadan. O halde dolu yaşamak her anı ve doyasıya tadını almak gerek ve bir de iz bırakmak geriye, unutulurluğun geç gelmesi dileğiyle, hatırlayanlar var olduğu müddetçe.
Bir sinema filmi gibidir ömür ama bir farkla, senaryosu tamamen bireyin inisiyatifinde. Her ne kadar sıkıcı olsa da kimi zaman yaşananlar belirleyici olurken, zaman kısıtlılığıyla, esas olan davranışlarına yön verebilmektir dilediğince.
Koskoca bir ömürdür senin için akıp giden zamanda aldığın her nefes. Doğaçlama başlar oyun ilk nefesle ama senin kontrolüne girer sonraki her seste. Geri dönüşün olmadığını bilip hissederek yaşamaktır esas olan ve mutluluğu tatmak gerek yaşamın her anından. Bilmeli ki geriye dönüş yok zamandan. O halde her daim zevk alınmalı yaşamdan.