Suriye İç Savaşının 13 Yılı ve Geleceği

Bir Ülkenin Yara Almış Tarihi ve Barış Arayışı: “Suriye Suriyelilerindir” - DR. EKREM ASLAN

12.12.2024 11:53 | Güncelleme Tarihi: 12.12.2024 12:00

Suriye, 2011 yılında başlayan ve 13 yıl devam eden iç savaşla birlikte tarihin en büyük insani kalıntılarından birinin sahnesi oldu. İç çatışma ve savaş süreçte,  sadece Suriye halkını değil, bölge ülkelerini de derinden etkiledi.

2011 yılında başlayan  Arap baharı adı verilen ilk olarak  Tunus ve Mısır'da halk ayaklanmalarının ardından otoriter rejimlerin çöküşünün  dalga dalga yayıldığı bu dönemde, Ülkenin güneyindeki Dera ilinde bir grup öğrencinin 15 Mart 2011'de okul duvarına, "Ey doktor (Beşşar Esed) şimdi sıra sana geldi" yazmasıyla başlayan halk ayaklanması yerini dinmeyen kan ve gözyaşına bıraktı.  Esat yanlısı Baas Rejimi güçleri ile muhalif gruplar arasındaki çatışma, kısa sürede uluslararası boyut kazandı. İlk başta Esed rejimi ile muhalif gruplar arasında 2013'te hız kazanan çatışmalar, daha sonra Rusya ve İran'ın rejime destek için bölgeye gelmesi ve ABD güçlerinin de DEAŞ ile mücadele bahanesiyle PKK/YPG terör örgütüyle ortak hareket ederek bölgeye yerleşmesinin ardından birçok ulusun müdahil olduğu bir savaşa dönüştü.  Türkiye ise başta ABD olmak üzere birçok ülkenin desteğiyle Suriye'nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturmak üzere kantonlar ilan eden terör örgütü PKK/YPG ile DEAŞ'tan kaynaklanacak güvenlik tehditlerini gidermek için Suriye Milli Ordusu'yla ortak hareket ederek Suriye’nin kuzeyinde terör gruplarına karşı operasyonlar gerçekleştirdi.

Savaşın en keskin boyutlarından biri, ortaya çıkan insani kriz oldu.  Çatışmalar milyonlarca Suriyeliyi ülke içinde yerinden ederek, bir o kadar Suriyeliyi de komşu ülkelere göç etmeye zorladı. İç savaşta 15 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç duruma geldi. Birleşmiş Milletler'e göre, savaş nedeniyle 6 milyondan fazla kişi ülke içinde yerinden edilmiş, 5 milyonun üzerinde Suriyeli ise özellikle Türkiye olmak üzere farklı ülkeleri kendisine sığınak olarak seçmek zorunda kalmıştır.  13 yıl boyunca dünyada emsali pek görülmemiş bir misafirperverlik örneği sergileyen Türkiye, 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaparak bu krizde önemli bir insani rol üstlenmiştir. Suriye’nin huzura kavuşması ve yeniden inşası sürecinde bu evsahipliğinin yansımalarını Suriye’de Türk Diasporasının etkisi şeklinde görecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi  Genel Başkanı Devlet Bahçeli  2023 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen akabinde “28 Mayıs, fetih öncesi bir tarih olarak fethin önemi ne ise siyasete de o önemi kazandıracaktır. Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez." İfadeleri ile Türkiye’nin Dış politikalardaki gelişmelere karşı nasıl bir tutum alması gerektiğinin şifrelerini dile getirmiştir. Bu Paradigmadan hareketle Türkiye, Suriye iç savaşının yükselişini hem güvenlik hem de insani açıdan aktif bir politika izledi. Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunan Türkiye, sınır ötesi operasyonlarla terör tehdidine karşı mücadele etti. Bunun yanı sıra, mültecilerin insani ihtiyaçlarının karşılanması ve Suriye'nin yeniden inşasına yönelik girişimlerde bulundu. Bu noktada Suriye halkının refahı için Esad’la görüşmeye hazır olduğunu beyan etmiş, bölgede uzlaşmayı esas alan bir politika izlemiştir.

2024 yılı Kasım ayı içerisinde  Amerikan seçimlerinin neticelendiği günlerde Suriye’de muhalif hareketlerin rejime karşı bir operasyon düzenleme beklentisi bir süredir Suriye’yi yakından takip eden gazetecilerin ve uzmanların gündemindeydi. Bu hususta birçok kez haber ya da analiz üretildi. Buna karşın Rusya ve İran destekli rejim unsurları bu iddiaları ciddiye alarak İdlib üzerindeki baskıyı artırmayı amaçladı. İdlib’te uzun süredir görülmeyen saldırılar görülmeye başlandı ve yüzlerce sivil hayatını kaybetti ya da yaralandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anıtkabir'de 10 Kasım Atatürk’ü anma töreninde yaptığı konuşmada, "İnşallah önümüzdeki dönemde sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenli bölgenin eksik kalan halkalarını da tamamlayacağız" diyerek Türkiye’nin Suriye’ye yönelik yeni bir sınır ötesi operasyon yapacağı sinyalini vermişti. Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamasının akabinde Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiev, 12 Kasım’da yaptığı açıklamada Türkiye’nin Suriye’ye yönelik yeni bir askeri harekatının kabul edilemez olduğu yönünde açıklamalarda bulunmuştu. Suriye kamuoyu üzerinde yeni bir askeri tansiyon beklentisi bulunmaktaydı. Oysa aynı konuşma’da Lavrentiev,  Trump'la Suriye görüşmelerine yeni başlamaya hazır olduklarını belirtmişti.

Lavrentyev, Rusya'nın yeni ABD yönetimiyle Suriye meselesini ele alıp almayacağının sorulması üzerine, "Eğer teklifler gelirse, Rus tarafı açık. ABD'lilerle temasları sürdürmeye hazırız. Diğer mesele, teklif olup olmayacağı" yanıtını verdi.

Bu kapsamda Hayat Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) öncülük ettiği Fethu’l Mubin Operasyon Odası içerisinde yer alan muhalif gruplar, 27 Kasım’da “Saldırganlığı Caydırma” operasyonunu ilan ederek Halep’in batısında hızlı bir ilerleme sağladı. Öylesine hızlı bir ilerleyiş söz konusu oldu ki 29 Kasım Halep’in iç mahallelerine dahi girişlerin olduğunu gördük. 30 Kasım’da ise muhalifler tarafından neredeyse Halep’in tamamı ele geçirilmiş, güneyinden açılan ise cephede İdlib vilayeti sınırları içerisindeki yerleşim yerleri kontrol altına alınmıştı. Ayrıca Hama kuzeyindeki yerleşim yerleri de ele geçirilmeye başlanmıştı.

Öte yandan 1 Aralık’ta Suriye Milli Ordusu, Tel Rıfat’a operasyon başlatarak kısa sürede bölgeyi büyük ölçüde hakimiyeti altına aldı. Bu noktadan itibaren muhalifler Hama yönünde ilerleyişlerini sürdürmeye devam etti. 4 Aralık itibariyle Hama’nın kuzeyinde ciddi bir ilerleyiş sağlanarak üç ana bölgeden (Kumhane, Maar Şahur, Mahardeh) giriş noktasına yaklaşıldı. Halep’te tüm savunma hatları çöken ve hızla geri çekilen rejimin Hama girişinde direnç gösterdiği ve bu cephe hatlarına yığınak yaptığı söylenebilir. Ayrıca cephe hatlarında İran destekli milislerin de büyük ölçüde yer aldığı rahatlıkla ifade edilebilir. Nitekim muhaliflerin bu gruplardan esir aldıkları da açık kaynaklara yansımıştır. 7 Aralık 2024 yılında 61. Yıllık Baas rejimi sona erdi.

Rusya'da resmi haber ajansları ve devlet televizyonu, Beşar Esad'ın ailesiyle birlikte Moskova'da olduğunu duyurdu. Rusya devlet televizyonu, Kremlin temsilcilerinin, Suriye'de yönetimi ele alan silahlı muhaliflerle temas halinde olduğunu da aktardı. Bu açıklama Suriye’de Muhalif Grupların Rusya tarafından tanınması noktasında önemli bir diplomatik aşamanın başlangıcı olarak değerlendirilebilir.

Sürecin başından bu yana Suriye’nin Toprak bütünlüğünü savunan ve bu noktada soğukkanlı diplomasisini yürüten Türkiye Cumhuriyeti adına Recep Tayyip Erdoğan Ekonomik kalkınması, toplumsal huzuru ve güvenliğiyle nasıl bir Antep görmek istiyorsak, Halep için de aynı temennide bulunuyoruz. Bu coğrafyada kaderimiz de kederimiz de ortaktır. İnşallah daha nice asırlar boyunca birlik ve dirlik içinde bir arada olmaya devam edeceğiz. Şu hakikati herkesin kabullenmesi gerekiyor: Suriye'de artık siyasi ve diplomatik olarak yeni bir gerçeklik vardır ve Suriye tüm etnik, mezhebi ve dini unsurlarıyla Suriyelilerindir. Kendi ülkelerinin geleceğine karar verecek olan da Suriye halkıdır. Ateşe benzin dökmenin kimseye bir faydası dokunmaz. Jeopolitik hesaplar peşinde koşmanın Suriye halkına katkısı olmaz” İfadelerini kullanmış Suriye’deki mevcut duruma ve geleceğe dair projeksiyon çizmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın güncel gündemlerinde Gaziantep'te yaptığı, “Bizim hiçbir ülkenin bırakmadığı, çakılan taşında dahi gözümüz yoktur” açıklaması, Türkiye'nin bu süreçteki planını ve politikalarını bir kez daha ortaya koyuyor. Türkiye, Suriye'nin istikrara kavuşmasının yalnızca Suriye halkı için değil, tüm bölge için oluşturulan bir kişinin sahip olduğu ta ve bu doğrultuda diplomasiye açıklık sağlar.

13 yıl süren çatışmaların ardından Suriye'de kalıcı barış ve istikrarın sağlanması, yalnızca yerel unsurların değil, uluslararası toplumun da sorumluluğundadır. Bugün Suriye halkı, çatışmaların sona ermesini, yeniden inşa sürecinin başlamasını ve onurlu bir yaşam sürmenin gerçekleşmesini beklemektedir. Türkiye, hem komşu ülke olarak hem de bölgesel bir güç olarak bu süreçte kritik bir rol oynamaktadır. Ancak Suriye'nin geleceği için uluslararası işbirliği, insani yardım ve siyasi çözümün devralınması gerekmektedir. Suriye'nin yaralarını sarmak ve iyileştirmek herkesin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Sonuç olarak, Suriye krizi yalnızca bir ülkenin iç sorunu değil, küresel bir insanlık sınavıdır. Bu sınavı başarıyla geçmek, Suriye'nin barışçıl, güvenlik ve refaha ulaşmak için gerekli adımları atmakla mümkün olacaktır.