25.12.2024 10:29 | Güncelleme Tarihi: 25.12.2024 10:29
İnsanı insan yapan öz, hayatın karmaşık düğümleri arasında kaybolmaya yüz tutmuş bazı temel kavramlarla sıkı sıkıya bağlıdır. Âdap, akıl, ahlak ve adalet... Her biri bireyin ve toplumun huzuru, dirliği ve anlam arayışı için vazgeçilmezdir. Ancak bu kavramlar sadece birer söz olmaktan çıkıp hayatımızın merkezine oturabildiğinde, gerçekçi bir medeniyet inşa edebiliriz.
Bu dört kavramı özümseyen ve temel söylem olarak benimseyen bir eğitim kurumu olan Kapadokya Üniversitesi, bireylerin yaşamlarına bu ilkeleri taşıması için önemli bir rol üstleniyor. Kurucusu ve ilke koruyucusu Alev Alatlı’nın mirasını sürdüren Kapadokya Üniversitesi’nin hedefi, Türkiye’yi 21. yüzyılda söz sahibi yapacak kamuoyu önderlerini yetiştirmek; farklı kulvarlardan gelen etkileşime açık, idealist öğretim üyeleri, idari personeli, öğrenci ve mezunlarının oluşturacağı akademik sinerjiyi, Türk yükseköğretim camiasının istifadesine sunmak ve Kapadokya’yı uluslararası çalışmaların cazibe merkezi haline getirmektir. Bu hedeflerin peşinden gitmeye çalışan ve yaşamın her alanında kendisine şiar edinme gayretinde olan bir mezun olarak, âdap, akıl, ahlak ve adaleti yaşamın rehberleri olarak benimsemeye çalışmaktayım. Bu kavramlar, yalnızca söylemde kalan sözler değil, yaşama anlam katan rehberlerdir.
Âdap, bir insanın davranışlarına çekidüzen veren, yaşamın zarafetidir. Dilimize âdâb-ı muaşeret olarak yerleşmiş olan bu kavram, gönüllülük esasına dayanır. Toplumsal hayatta bir arada yaşamanın en temel koşullarından biridir. Bir merhaba, bir teşekkür, bir özür... Bunlar çok küçük detaylar gibi gözükse de, aslında köklü bir saygının ve hoşgörünün dışa vurumudur. Ne yazık ki günümüzde âdap, gürültülü tartışmaların, çıkar çatışmalarının, kalp kırmanın gölgesinde unutuluyor. Bireysel menfaatler uğruna kurban ediliyor. Halbuki bir toplumu bir arada tutan, küçük ama sarsılmaz âdap kurallarıdır.
Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ve ona muhakeme yetisi kazandıran yegâne nimettir. Düşünmek, sorgulamak, öğrenmek ve çözüm üretmek insanlığın yüreğinden çıkan özeldir. Fakat akıl, sadece bireysel çıkarın hizmetine sunulduğunda toplumların yükünü hafifletmek yerine, büyük kaoslara sebep olur. Bugün bilimin ve teknolojinin bu denli ilerlemesine rağmen, çatışma ve adaletsizliklerin bitmemesinin temelinde, aklın özünden sapması yatar. Akıl, ancak ahlakla dengelendiğinde insanlığa fayda sağlar.
Ahlak, bireyin iç dünyasının şövalyesidir. Doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün ayrımını yapmamızı sağlar. Ahlakın olmadığı bir yerde adalet aramak, çölde su aramaktan farksızdır. Günümüz dünyasında büyük ahlaki yıkımlar yaşanıyor. Riya, çıkarcılık ve bencillik gibi hastalıklar toplumun köklerine sirayet ediyor. Halbuki ahlak, insanı yükseltir ve toplumda birleştirici gücün temelidir. Adaletin inşa edilmesi de ancak ahlak sahibi bireylerin varlığıyla mümkün olur.
Adalet, bir toplumun ayakta kalabilmesi için en önemli öğedir. Âdap, akıl ve ahlak bir araya geldiğinde, adalet kendiliğinden yeşerir. Adalet sadece mahkeme salonlarında değil, yaşamın her alanında, ailede, işte, sokakta var olmalıdır. Herkesin hakkını alabildiği bir düzen, insanlığın onurunu taçlandırır. Bugün dünya üzerinde en büyük sıkıntılardan biri adaletsizliktir. Adaletsizlik ağırlıklı olarak ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda kendini gösteriyor. Güçlünün zayıfı ezdiği, hakkın değil gücün üstün tutulduğu bir dünyada huzurdan bahsetmek mümkün değildir.
Adap, Akıl, Ahlak ve Akıl… Bu dört temel değer, bireylerin yaşamlarında sadece birer kavram olarak değil, içselleştirilmiş birer rehber olarak yer bulmalıdır. Ancak o zaman çağımızın yükünü hafifletebilir, insanlık için daha aydınlık bir gelecek inşa edebiliriz.
“Albert Einstein’ın “sorunlarınızı onları yaratan düşünce biçimlerini kullanarak çözemezsiniz” tespitini bilirsiniz. “Bize sorunlarımızın nedenlerini tanımlayabileceğimiz yepyeni bir matematik lazım” diye sürdürmüştü. Gerçek şu ki, yükseköğretimin sorunları da onları yaratan yöntemlerde yapılan ufak tefek tadilatlarla çözülmüyor. Geleneksel yöntem, siyah takım elbise, kolalı beyaz gömlek, siyah kravat, siyah iskarpinde ısrarlı akademisyenlere benziyor. Oysa 21. yüzyılın eğitim anlayışı bu değil. Artık kot pantolon, tişört, lastik ayakkabı da bir o kadar kabul edilebilir bir akademik kılık, iş ki hocamız işinin ehli olsun, ne yaptığını, genç insanları neden, nereye ve nasıl taşıyacağını bilsin. Türkiye’nin hedefi bellidir; puslu olan yol… 2016 Mayıs’ı itibariyle, yüzde 94’ü internet erişimli olan 13 milyon gencimiz var. Bu çocukları üstlerine çığ gibi inen teknolojik şölenin ve kaçılmaz sonucu cesur yeni dünya görüşünün altında ezilmekten kurtarmanın yegâne yolu, bilgiyle donatmak. Bu işin şakası yok, bilgi güçtür. Sahici bilgi, tek sahici güçtür. Hasılı bize hedefi itibariyle evrensel, yöntemi itibariyle yerli ve milli yepyeni bir açılım lâzım. Yükseköğretimde mündemiç akla ziyan temayülleri, gereksiz sapakları, anlamsız kısıtlamaları behemehal temizlemek zorundayız. Bu amaçla, Kapadokya’da 12 yıldır Taptuk Emre misali odun taşıdığımız bir ateş var. Kapadokya Meslek Yüksekokulu olarak bir köyde kurduyduk, birkaç ay evvel Kapadokya Üniversitesine evrildi. Amacımız, hiçbir zaman Türkiye’nin iki yüz bilmem kaçıncı üniversitesi olmak değildi. Akıl, ahlâk, adalet ve adap sütunları üstünde yükselen, seçkin ama seçkinci olmayan, ciddi ama abus olmayan, kararlı ama çetrefil olmayan düzenlemenin peşindeydik ve başardık.”
-Alev Alatlı
Son nefesine kadar bildiklerini aktarmak için çalışan ve ardında unutulmaz bir kültürel bellek ile hacimli bir külliyatı miras bırakan merhum Alev Alatlı’yı minnetle anıyorum. Ruhu Şad Olsun.