Parti kapatılmasının zorlaştırılması (Öneriler) - FARUK ÖNALAN

Parti kapatılmasının zorlaştırılması (Öneriler) - FARUK ÖNALAN

26.11.2018 14:11 | Güncelleme Tarihi: 26.11.2018 14:11

Siyasî partilerin kolay kapatılmaması konusunda bugüne kadar belli bir düzeyde görüş birliği olmuştur. 1982 Anayasası’nın, "parti kapatma usûl ve şartlarını” düzenleyen Anayasanın 69.’uncu maddesi iki defa (1995 ve 2001 yıllarında) değiştirildi. Anayasa Mahkemesi’nin kolayca parti kapatma kararı vermesinin önüne geçebilmek için,bir takım ek kriterler getirildi.Kağıt üzerinde zorlaştırılmaya çalışılsa da uygulama aşamasında değişen bir şey olmamıştır. Anayasa Mahkemesi 90’lı yıllarda birçok parti hakkında kapatma kararı aldı. Bu kararlara karşı ilk adım 1995 yılında geldi. Anayasanın 69’uncu maddesinde 23 Temmuz 1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak, şu altıncı fıkra eklendi:
 "Bir siyasi partinin 68’inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir “ODAK” haline geldiğinin, Anayasa Mahkemesi’nce tespit edilmesi halinde verilir.” Bu değişiklik de bir çözüm getirmeyince; 3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla Anayasanın 69’uncu maddesinin altıncı fıkrasına şu hüküm eklenmiştir:

 "Bir siyasi parti , bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya T.B.M.M’deki grup genel kurulu veya yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca KARARLILIK İÇİNDE İŞLENDİĞİ TAKDİRDE, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
Bu değişiklikle "odak " olma fiilinin yanına "kararlılık içinde işlenmesi” hali getirildi. Bu kriterin de fayda getirmediği, 14 Mart 2008 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılan kapatma davasıyla anlaşılmış oldu. Ak Parti, “laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı” sayılmakla beraber oy çokluğuyla kapatılmadı lakin hazine yardımının ½’sinin kesilmesine karar verildi. Madde üzerinde ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın Anayasa Mahkemesinin bir şekilde partiyi kapatmasının önüne geçilemeyeceği görüşü ortaya çıkmaya başlayınca, yeni bir Anayasa değişikliği ile "Venedik Komisyonu Kriterleri”nin getirilmesi gündeme geldi. Venedik Komisyonu Kriterlerine göre : "Siyasi partilerin yasaklanması veya kapatılması yalnızca demokratik anayasal düzeni yıkmak için siyasi araç olarak şiddetin kullanılmasını savunan veya şiddet kullanan ve bu şekilde anayasa ile güvence altına alınmış hakları ve özgürlükleri zayıflatan partiler söz konusu olduğunda haklı olabilir. Bir partinin anayasanın barışçıl bir şekilde değiştirilmesini savunması tek başına yasaklama veya kapatılma için yeterli sebep olmamalıdır.” Bu konuda en önemli adım 2010 yılında, TBMM Genel Kurulu’na gelen Anayasa değişiklik paketinin "parti kapatmayı zorlaştıran" 8. maddesiyle atıldı. Fakat BDP-CHP’nin boykotu, MHP’nin reddi ve Ak Parti’den 5 vekilin firesiyle (Tayyip Erdoğan bu durumu ihanet olarak nitelendirdi) 8.madde 327 oyla düştü ve referanduma sunulamadı. Parti kapatmalarından en fazla canı yanan BDP’nin bu tutumunun, sığındığı mağdur edebiyatının elden gidecek olmasının telaşından başka bir olmadığı da açıkça görüldü. 2010 yılında getirilmek istenen değişiklikte,Parti kapatma süreci yine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’yla başlıyordu. Ayrıca kapatma kararının alınabilmesi için kurulacak komisyona Meclis’te grubu bulunan her parti 5 üye veriyordu. Mantıksal olarak iyi niyetli olarak görülse de ilerleyen yıllarda sorun çıkmaya müsait bir maddeydi. Alınacak kararın, daha sağlam ve demokratik bir temele oturtulması için, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı safahatı başlangıçta değil de en sonda olmalı. Yani, süreç Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın soruşturması ile değil, Meclis Genel Kurulu’nun kararıyla başlamalı.Kuruldan geçtikten sonra da soruşturma, Yargıtay’a gönderilmelidir. Ayrıca eğer yine Komisyon kurulacaksa, komisyon üyelerinin Meclis’te ki sandalye dağılımına göre olması daha demokratik olacaktır. Bunun yanında, partinin değil; fiile bulaşmış parti üyelerin cezalandırılması ayrıca dikkat edilmesi gereken bir nokta. 7 Haziran seçimlerinden sonra, yamalı bohçaya dönen darbe anayasasının artık tamamen devre dışı kalması ve azami mutabakatla, daha demokratik bir anayasanın hayatımıza girmesi ise en büyük temennimiz.
 ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

İNGİLİZCE YAZILARI