02.11.2021 00:11 | Güncelleme Tarihi: 02.11.2021 00:11
15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonra, terörle mücadelede strateji değişikliğine gidildi. Bu doğrultuda “savunma pozisyonundan çıkıp, taarruza geçilerek” terör, kaynağında bertaraf edilmeye başlandı. Sınır ilçelerimizde, şehirlerimizde patlayan bombalar gösterdi ki, Türkiye’nin “kendi göbeğini kendisinin kesmesinden” başka çaresi de yoktu.
Fırat Kalkanı Harekâtı ile “girilemez, girilse de çıkılamaz” denilen Cerablus, Azez, Mare, Çobanbey, Dabık ve Bab, terör örgütü DEAŞ’tan arındırılarak özgürleştirildi. Ardından yürütülen Zeytin Dalı Harekâtı ile Afrin, terör örgütü PKK’dan temizlendi. Böylece Akdeniz’e ulaşacak bir PKK/PYD terör devleti planı temelinden yok edilmiştir.
Barış Pınarı Harekâtının icra edilmesiyle de Tel Abyad ve Rasulayn PKK/SDG terör unsurlarından kurtarıldı. Harekât öylesine etkindi ki; ABD ve Rusya hemen devreye girdi. Terör örgütü PKK/SDG’nin 120/150 saat içinde sınırın 30 km dışına çekileceğine, Tel Rıfat ve Münbiç’i boşaltacağına dair söz verdiler.
Ancak varılan mutabakatın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen ne ABD ne de Rusya sözünde durdu. Tel Rıfat ve Münbiç PKK’nın kontrolünde olmaya devam ediyor. Suriye’nin kuzeyinde kontrolümüzde olan bölgelerin tam ortasında bulunan Tel Rıfat’tan yapılan saldırılarda şehitler verdik. Bu noktadan Afrin’e yönelik de alçakça saldırılar gerçekleştirildi. Onlarca masum hayatını kaybetti. Türkiye tarafından sağlanan huzur ortamını bozmak için ellerinden gelen her türlü kalleşliği yapmaktan imtina etmiyorlar.
Barış ve huzurun sağlanması için çok fazla emek ve mücadele verildi, verilmeye devam ediliyor. Bugün geldiğimiz noktada, Fırat Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı Harekâtı ve Barış Pınarı Harekâtı bölgelerinde 9 hastane, 1 ağız ve diş sağlığı merkezi, 5 dispanser, 62 sağlık ocağı ve 3 mobil sağlık ünitesiyle bölge halkına hizmet sunuluyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti terörle mücadelesini uluslararası hukuk çerçevesinde yürütüyor. PKK destekçisi yabancı politikacılar ise yalan argümanlarla operasyonların son bulması amacıyla dünya kamuoyunda bir baskı oluşturmak için faaliyetler yürütmekte.
Almanya Sol Parti Milletvekili Gökay Bulut, İtalyan milletvekili Erasmo Palazatto (daha önce de PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasını istemişti), İsveç Sol Parti ve Avrupa Parlamentosu vekili Malin Björk gibi isimler sınır ötesi operasyonların durdurulması için önergeler sunuyorlar. Malin Björk’ün 1 Haziran’da AB Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’e yönelttiği soru önergesine geçtiğimiz günlerde verilen cevap adeta ders niteliğindeydi. “PKK, Avrupa Birliği’nin terör listesinde yer alan ve terör eylemlerine karışan bir örgüttür. Türkiye’nin Irak’ta bulunmasının amacı terörle mücadele etmek içindir.
İç hukuk gereği Türkiye’nin sınır ötesinde, milli güvenliğimiz açısından elzem olan operasyonları yürütebilmesi için TBMM’den “olur” alınması gerekmekte. Bu doğrultuda yapılan oylamada Suriye-Irak tezkeresi iki yıl daha uzatıldı. Daha önce 7 defa tezkerelere “evet” diyen CHP, bu defa seçim ittifaklarının bozulmaması uğruna HDP’nin uyarılarına kulak verip “hayır” oyu kullandı. Peki, CHP ve HDP’nin isteği doğrultusunda tezkere onaylanmasaydı ne olurdu?
Suriye'de terörden temizlediğimiz, Cerablus, Azez, Çobanbey, Dabık, Bab, Afrin, Resulayn ve Tel Abyad’tan, Kuzey Irak'ta yıllardan beri var olduğumuz Başika gibi üsler dahil, Pençe-Kaplan operasyonlarıyla kurduğumuz 40'tan fazla üsten askerlerimizi çekmek zorunda kalacaktık. Bu noktada kaçınılmaz gerçek ise bu bölgelere kısa süre içinde PKK ve İran destekli milislerin yerleşmesidir. Böylece, Sincar dağı üzerinden Suriye ile birleşen Akdeniz'e ulaşan bir terör devleti plânının önünde hiçbir engel kalmayacak, sınır boyunca karakollarımız ve şehirlerimiz yeniden terör tehdidi altında kalacaktı. Maalesef durum bu şekilde ve olacakları görmek için de derin analist veya terör uzmanı olmaya gerek yok.