29.08.2023 16:13 | Güncelleme Tarihi: 19.01.2024 20:46
Trabzon, Türkiye’nin en kalabalık 27’inci şehri. Karadeniz’in Doğu Karadeniz bölümünde Karadeniz’e kıyısı bulunan, gelişmiş güzel bir kentimiz Trabzon…
Batısında Giresun, Güneyinde Gümüşhane ve Bayburt, Doğusunda Rize illeri yer alıyor.
Ünlü Seyyah Evliya Çelebi, Trabzon için şöyle demiş:
"Bu şehre küçük İstanbul denilse yeridir. İrem bağları gibi süslü bir şehirdir burası."
Ben de çok merak ettiğim Trabzon’a, geçtiğimiz hafta sonu günübirlik bir gezi programı yaptım.
Adana-Trabzon direkt sefer yapan sadece bir uçuş olduğu için seyahat ettiğim uçak, öğle saatlerinde Trabzon Havalimanına indi.
Havalimanından çıkmadan kiraladığım aracı teslim aldım ve Trabzon turuna başladım.
İlk etapta, çok beğenerek kaldığım Yol-İş Holiday Hotel’de işlemlerimi yaptım.
Ve ilk olarak Ortahisar Belediyesi’ne bağlı Kahramanmaraş Caddesi’ni, sırasıyla Uzun Sokak, Atatürk Meydanı’nı gezdim.
Trabzon’da yaşayan ve beni iki gün boyunca hızlandırılmış bir gezi programı ile gezdiren Dilek ve Ahmet Babur çiftinin önerisiyle Trabzon’un en güzel mekanlarından Çinik Restoran’ı tercih ettik.
Denize sıfır bir mekân olması, restoran işletmecilerinin müşteriye ilgi ve alakaları da çok iyiydi.
Trabzon’da hangi mekânda çay, kahve, yemek yediysem neredeyse yüzde 100’ü yoğunluğa rağmen çok ilgili ve alakalıydılar.
Yerli ve yabancı turiste nasıl davranacaklarını aslında çok iyi biliyorlar.
Ertesi gün sabah kahvaltısı için Babur ailesi ile Maçka’da otantik ve bir o kadar da doğayla özdeşleşmiş bir mekâna gittik.
Trabzonspor Kulübü’nün de eski Başkanlarından Özkan Sümer’in, sahibi olduğu ve yine Trabzonspor’da uzun yıllar forma giyen kardeşinin işletmeciliğini üstlendiği Sümela Restoran’ında kahvaltı yaptık.
Maçka’nın eşsiz doğasıyla bütünleşen, Sümela Manastırı’nın yol güzergahında, Altındere Vadisi’nin eteklerinde yer alan sevdiklerinizle güzel vakit geçirebileceğiniz, Trabzon’a özgü lezzetleri tadabileceğiniz harika bir mekân.
Maçka’dan şehir merkezinde yer alan Orta Mahalle’ye giderken, Atatürk Köşkü’nü de ziyaret ettik.
Fakat şu an tadilatta olduğu için sadece demir parmaklıkların gerisinden uzaktan bakıverdim.
Hemen yanında hediyelik eşya satan bir dükkâna girdik.
Trabzon’a özgü keçeden yapılmış desenli çanta, Trabzon hatırası ve Trabzon kadınlarının başlarına taktığı küçük madeni paralı eşarplar aldım.
Eğer giderseniz alabileceğiniz çok daha fazla hediyelik eşya bulabilirsiniz.
Orta Mahalle’de, Trabzon’a kuşbakışı manzaralı bir kafe-restoranda birer kahve içtik.
Manzaranın da verdiği huzurla kahvenin tadı da bir başkaydı.
Orta Mahalle’deki belediyeye ait eski bir konağı da ziyaret ettik.
Konakta gezerken farkında olmadan sizi geçmişe götürüyor.
Geçmişin izlerini bu konakta hissediyorsunuz.
Buradaki dinlenmenin ardından sonraki durağımız Ayasofya Camii…
1024 tarihinde Trabzon İmparatorluğunu kuran Kral I. Manuel tarafından 1250–1260 yılları arasında yaptırılmış. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Trabzon fethedildikten sonra ise 1584 yılında yine sultanın emriyle Kürd Ali Bey tarafından kiliseye bir minber ve müezzin mahfili eklenerek camiye dönüştürülmüş. Fakat cami uzun süre onarılmamış ve ibadete kapalı kalmış.
1960 yılına kadar cami olarak kullanılan yapı 1964 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek müze haline getirilmiş. 2013 yılında yeniden Müslümanların ibadetine açılmış.
Yerli ve yabancı turistlerin merak ettiği Ayasofya Camii’yi, Trabzon’a yolunuz düşerse mutlaka siz de ziyaret edin.
ŞEHZADELER ŞEHRİ; TRABZON
"Şehzadeler Şehri" olarak anılan Trabzon’un tarihçesine de kısaca göz atalım isterim:
Eusebius'a göre şehrin kuruluş tarihini MÖ 756 olmakla birlikte bu iddia Trabzon'u İstanbul, Roma hatta, genel kanıya göre Trabzon ve diğer Doğu Karadeniz kolonizasyonunu gerçekleştiren Sinop'tan daha eski bir kent yapmakta.
Trabzon şehrinden ilk defa MÖ 400 yılında şehri gören Atinalı Xenophon tarafından bahsedilmiştir. Merkezinde Yunanların çevre köylerinde bugünkü Lazların (Tzanlar) ataları olan Kolhislilerin ve yaşadığı Trabzon, Antik çağ ve sonrasında Zigana geçidi üzerinden Ermenistan ve Euphrates Fırat) civarında üretilen ticari malların takas edildiği ticaret merkezi ve dış ülkelere satıldığı bir ihraç limanı özelliğindeydi.
Pontus İmparatoru Mithridates'in Roma İmparatorluğu ile giriştiği bir dizi savaşı kaybetmesinin ardından Anadolu topraklarının yanı sıra Trabzon da Roma hakimiyetine girmiştir.
ROMA VE BİZANS DÖNEMİNDE TRABZON
Pompeius'a karşı mücadelesinde Mithridates'e destek vermeyen Trabzon, Roma döneminde ödüllendirilerek serbest şehir statüsü kazandırılmış. Bizzat kente gelen Arrian, Trapezus'un Roma döneminde Güney Karadeniz'deki en önemli liman kenti olduğunu belirtmiştir. Roma İmparatoru Hadrianus döneminde restore edilen kent, Trajan döneminde Pontus Kapadokyası eyaletinin başkenti olmuş ve kente yeni bir liman inşa edilmiştir. Gallienus döneminde bir Germen kabilesi olan Gotlar tarafından yağmalanmış, I. Justinianus döneminde tekrar onarılsa da şehir eski görkemli günlerine dönememiştir. Bizans'ın 6. yüzyılda Sasanilerle yapılan savaşlar, 7. yüzyılda da Arap akınları nedeniyle şehir yeniden önem kazandı. Daha sonra yeni kurulan Haldia Bölgesinin ana kenti oldu. İstanbul'un Latinler tarafından işgali sırasında Komninos Hanedanı tarafından 1204 yılında kurulan Trabzon İmparatorluğu'nun başkenti oldu.
TRABZON İMPARATORLUĞU (LAZİSTAN KRALLIĞI)
Komninos Hanedanı'ndan Aleksios Latin işgali nedeniyle Trabzon'a gelerek teyzesi Gürcü Kraliçesi Tamar'ın desteğiyle kendini Roma İmparatoru ilan etmişse de Batı özellikle Vatikan, Trabzon İmparatorunu küçümseyerek "Laz hükümdarı" olarak tanımlamıştır. Trabzon imparatorları başlangıçta diğer Bizans (Doğu Roma) imparatorları gibi çift başlı (aetos) figürünü sembol olarak kullanmışlarsa da Latin işgalinin sona ermesi ve Konstantinopolis'te yeniden yasal yönetimin iktidarı ele geçirmesiyle, bir çatışmaya sebebiyet vermemek için bugün Trabzon Ayasofya kapısının üzerinde rölyefi bulunan tek başlı kartal sembolünü tercih etmişlerdir. Cenevizliler ile Venedikliler, Moğollar ile Osmanlılar hatta çeşitli Türkmen (Akkoyunlu kabile federasyonuna mensup) klanları ile denge politikası sürdürerek, varlığını sürdürebilen bu zengin liman kenti, İstanbul'un fethinden 8 yıl sonra 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Karadeniz'deki çeşitli beylikler, İtalyan kolonileri ve Kırım'la birlikte ele geçirilerek İpek yolunun stratejik anahtarının Osmanlı hakimiyetine girmesi sağlanmıştır.
Bu yıl ki aşırı sıcaklar ve vaktimin yetmemesi nedeniyle Sümela Manastırı’nı geçemedim.
Fakat siz de tarihçesinden bahsetmek isterim.
Bir daha ki gidişimde manastırı ziyaret ederek, sizlere daha fazla bilgi vereceğim. Kısaca;
SÜMELA MANASTIRI (MERYEM ANA MANASTIRI)
Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios isimli iki rahip tarafından kurulmuş olan manastır, 6'ıncı yüzyılda İmparator Justinianus’un manastırın onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine Generallerinden Belisarios tarafından tamir edilmiş.
Sümela Manastırı’nın şimdiki durumuyla varlığını 13'üncü yüzyıldan itibaren sürdürdüğü biliniyor. 1204 tarihinde kurulan Trabzon Komnenosları Prensliği’nden III. Alexios (1349-1390) zamanında manastırın önemi artmış ve fermanlarla gelir sağlanmış. III. Alexios’un oğlu III. Manuel ve sonraki prensler döneminde de Sümela yeni fermanlarla zenginleştirilmiş.
Trabzon’un Maçka İlçesi'nin Altındere Köyü sınırları içinde, Altındere vadisine hâkim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulu olan Sümela Manastırı, halk arasında "Meryem Ana" adı ile anılıyor.
Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan manastır, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüş bir örneğidir.
Trabzon’u çok beğendiğimi sizlerle paylaşmak isterim.
*
Türkiye’nin, artık eski Türkiye olmadığını günübirlikte olsa gezip gördüğümüz şehirlerden çok daha iyi anlıyoruz.
Bu ülkenin bir ferdi olarak beni ziyadesiyle mutlu ediyor.
Türkiye Yüzyılında, “Mutlu kentler, Mutlu Türkiye” için daha çok çalışmalı, daha çok üretmeliyiz.