Günümüz
dünyası, hızla küreselleşirken, pazarlama cephesinde işler kızışmakta, üretmek
kolaylaşmakta, satmak zorlaşmaktadır. Sürekli artan kazançların peşinde
sorgusuz sualsiz koşan şirketler, her gün, bir önceki günden daha fazla gelir
elde etmek için, hedeflerini yükseltmektedir. Piyasadaki bu ortam gitgide daha
agresif bir hal alırken, tabiri caizse, gözü dönmüş diyebileceğimiz firmalar,
dünyamız için dönüşü olmayan zararlara yol açmaktadır.
Yaşamamız
için bize kucak açan dünyamız, artan nüfus ve kıt kaynaklarının düşüncesizce
kullanılmasından dolayı git gide doğal yapısını kaybetmiştir. Doğal kaynaklar
tükenirse, dünya bizim için yaşanamaz bir yer olur, buna bağlı olarak da
şirketler devamlılığını sağlayamaz . Bu nedenle de bundan sonraki zamanlarda şirketlerin
ilk hedefi sürdürülebilirliği sağlamak olmalıdır. İnsan için hava ve su neyse,
şirketler için sürdürülebilirlik odur.
Sanayi
Devrimi sonrası inanılmaz bir hızla
büyüyen üretim ve gelişen teknoloji, “sürdürülebilirlik” kavramı ortaya çıkana
kadar doğaya ve çevreye önem vermeyerek ,
adeta bindiği dalı kesmiştir. Bugün dünyanın S.O.S. verme sebebi de
geçmişteki bu duyarsız davranışlardır.
Dünyamızın
ve insanlığın geleceği için,
sürdürülebilir kalkınma- teknoloji ilişkisi çok önemlidir. Doğal kaynakların
kaynakların kullanımını en aza indirirken , daha verimli ve temiz
teknolojilerle mevcutların değiştirilmesi, küresel karbondioksit (CO2)
salınımının sınırlandırılması amacıyla karbon emisyonunun azaltılması ve diğer
sera gazlarının atmosferik seviyelerinin kısa süre içinde kararlı hale
getirilmesi, zamanla fosil yakıt kullanımının azaltılarak, enerji kaynaklarının
geliştirilmesi, ozon tabakasının korunması amacıyla klorofloro karbonların
(CFC) kullanımının hızla terk edilmesi, doğal sistemlerin desteklenmesi,
geleneksel ve kirletici ihtiva eden teknolojilerin kullanımının terk edilmesi,
geri dönüşüme önem verilmesi ve toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesidir.
Firmalar, hem büyüyüp, hem
kazanç elde edip hem de sürdürülebilirliği nasıl sağlarlar? Tabii ki “Yeşil
Büyüme”yle.
Yeşil büyüme, krizden
doğmuş ve krizi önleyebilecek bir fırsattır aslında. Hem çevreye verdiğimiz
olumsuz etkiler sonucu ekosistemdeki dengenin bozulması hem de dünya
ekonomisinin zor süreçlerden geçtiği bir dönemde ortaya çıkmış bir politikadır.
Yeşil büyüme sayesinde hem ekonominin bükülen belini doğrultmak, yeni istihdam
alanları oluşturmak hem de soluğunu kestiğimiz ekosisteme suni teneffüs
yapılması planlanıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programına göre; gelecek nesilleri
belirgin çevresel risklere ve ekolojik kıtlığa maruz bırakmadan uzun vadede
insan refahını geliştirmeyle sonuçlanan,
mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimiyle alakalı ekonomik aktiviteler
sistemidir.
Ülkeler bazında düşündüğümüzde çevre sorunlarının yoksul kesimleri
hem daha fazla etkilediğini hem de söz konusu ülkelerde sayıca daha çok
olduğunu fark edeceğiz. Yeşil büyüme ile önüne geçilmek istenen noktaların
başında ekonomik olarak geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin yüksek refah
seviyelerine ulaşmak için doğal kaynakları yanlış ve aşırı kullanımlarını
engellemek, türlerin yok olmasını ve tehlike altına girmesinin önüne geçmek,
yanlış arazi kullanımlarını engellemektir. Bu sıraladığımız hedeflerin yerine
getirilebilmesi için ekonomik büyüme ile sürdürülebilir çevre politikalarının
bir çatı altında toplanması ve beraber yürütülmesi gerekmektedir. Tahrip edilen
bir doğa maddi zenginlikle geri getirilememektedir bu yüzden gelişme
politikaları yeşil büyüme kriterleri ile belirlenmeli ve çevreye verilen
olumsuz etkiler en aza indirilmelidir. Yeşil büyüme, teknolojik ilerleme,
istihdam ve beceri gelişimi için fırsatlar yaratırken, karşı karşıya kalınacak
önemli güçlüklerden biri de yeniden düzenleme maliyetlerini minimize ederek
sermaye ve işgücünün ekonomik sektörlere yeniden tahsisini kolaylaştırmak
olacaktır.
Unutulmamalıdır ki tahrip edilmiş bir doğa, yok edilmiş türler,
bozulmuş bir iklim hiç bir ekonomik zenginlikle düzeltilemeyecek kayıplardır.
Sıraladığımız kayıplara en büyük sebeplerin başında ekonomik anlamda
zenginleşme isteği yatmaktadır. İşte yeşil büyüme bizlere hem ekonomik büyümeyi
hem de sürdürülebilir çevre kullanımını bir arada sunuyor. Dünyamızın kullanım
süresini uzatmak için yeşil büyüme politikalarının bir fırsat olduğu su götürmez
bir gerçektir. (www.oecd.org , www.surdurulebiliralkinma.gov.tr )
Menekşe Yüksel Özbey
ozbeymenekse@hotmail.com