Hiç kimse halinden memnun değil yıllarındayız.
Açın açlıktan, tokun tokluktan
Yokun yokluktan, çokun çokluktan
Zayıfsa zayıflıktan, şişmansa şişmanlıktan
Yediğinden, giydiğinden Yemediğinden, giyemediğinden
Çocuğun derslerinden
Sevilmekten, sevilmemekten, herkes her şeyden şikâyetçi. Bir dokun bin ah işit durumunda.
Eskiden, makineler yokken, arabalar, yollar bu kadar güzel değilken, insanların eşyaları az, hayalleri çokken hiçbir şey bu kadar zor, böyle mutsuz edici, yorucu ve sahte değildi. Okula ulaşmak için kilometrelerce yürüyerek giderdik, yedek kıyafet icat edilmemişti sanki karda ıslanan çorap kendi kendine kurur ya da kurumaz, kimsenin aklına evi aramak falan da gelmezdi. Yeri gelince azar işitir, yeri gelince sevinir, itiraz etmeden büyük bir normallik içinde yaşardık.
Ne olduysa oldu, insanlık bir anda yeniden evrim geçirdi sonra...
Bu yeni dönemde, emeksiz yemek gibi ilişkiler, kullan at mendil misali görüşmeler, şikâyetçi, mutsuz, hedefsiz, hayalsiz, dünyayla bağlantısı kopuk insanlar fazlalaştı...
Nedeni bence açık....
"Telefondan ayrılmayan göz, konuşurken bakılmayan yüz, sana söylüyorum duymak yetmez dinle beni, ben bir insanım hissederek yaşarım. Bütün varlığınla dinle beni yoksa yok olurum. Konuşurken yüzüme bak, kendimi önemsiz hissederim. "
Tekrar birbirimizin yüzüne bakarak ve dinleyerek konuşursak belki eski günlere dönebiliriz. En basit şeylere gülebiliriz. İnsan nasıl dinlenir çocuklarımıza öğretip onları da mutlu edebiliriz.
Bu kadar yakınken uzak olmak, bu kadar uzakken yakın olmak, belki de bu çağın cezası ama siz kendinizi hapsetmeyin...
Yüzüme bak, dinle beni, sen buna değersin...
Menekşe Özbey