Farkındalık
Yaratmak. Ancak Nasıl?
Bir Sümer
atasözünde "Bilge kişi; çıkmaz sokakta yol bulan, karanlıkta ışığı
bulandır"
Sümerlerin binlerce
yıllık damıtılmış bilgi birikiminin özü olan yukarıdaki sözü çok anlamlı.
Anlaşılan dün de bugünün doğaya ve insana dair sorunları konuşuluyormuş. Önemli
olan zorluk içinde alternatifinin yaratılabilmektir. Kısır kişilikler
alternatif yaratamaz. Olan daracık çemberin etrafından döner durur. Ne yapayım,
elimden gelen budur. Başka yol yok gibi sığınaklara kendilerini teslim
etmektedirler. Bireylerin ve toplumların eğitim yolu ile
farkındalıklarının ve yaratıcılıklarının artırıldığı tecrübe ile ispatlıdır.
Dünyanın bazı toplumları matematiği kullanarak aya yolculuk yaparken, bazıları
halen dört işlemi bile yapamamakta ve on bin yıl öncesi dair bir yaşam sürdürmektedirler.
Eğitimin en önemli
özelliği kişide eğitim yolu ile farkındalık yaratmaktır. Amacı ise toplumun
içinde yaşadığı canlı-cansız ortamı bilimin metodolojisi için incelmek ve bilgi
edinmek. Edindiği bilgiyi insanlığın yararına teknoloji üzerinden sunmaktır.
Eğitim bu bağlamda salt bir teknik beceri kazandırma değil, aynı zamanda içinde
bulunduğu toplumu da anlamayı ve bir bütün olarak hep birlikte gelişmek için
hep birlikte olay ve olguların farkına varmamız gerekir. Bu bağlamda eğitim
kişi ve toplumun olay ve olgulara bütüncül bakmasını sağlamaktır. Eğitimin
etkili bir şekilde sağlanması sorumluluğu biz öğretmen, bilim adamları, yazar,
şair, sanatçılara büyük görev düşmektedir.
İşini İyi Yapmak
Bilinç Gerektirir
Askeri kışlaların
duvarlarında “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapanlardır” ifadesini çok
önemsemiştim. İşini iyi yapmak bir bilinç ve sorumluluk gerektirir. Konfüçyüs
bu tür durumlar için “İyi insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve
yapabileceklerini söyleyen adamdır” der. Ne yazık ki çevrenize baktığınızda
maalesef. “MIŞ” gibi yaşayan o kadar çok insan görünce doğal olarak
üzülüyorsunuz.
Her yurttaşın
ülkesine karşı sorumluluğu bulunmaktadır. Çalışacak üretecek, yanlışlara karşı
çıkacak ve kendi değerlerini koruyacak ve dünya ile birleşmesine de katkıda
bulunarak evrenselleşecektir.
Üniversitelerin bu
bağlamda temel görevi bilimsel araştırma yanında toplumu eğitmek ve olayların
farkına varıla bilirliğini artırmaktadır. Yalnız üniversitenin değil hepimizin
aklı vicdanı bilgisi görgüsü olan herkesin çevresindekiler ile güzellikleri
paylaşması ve toplumsal kültüre ve yaşam katkıda bulunması gerekir.
Yaşamı Sorgulayarak
Öğrenmek
O zaman hep beraber
insanının kafasında bir farkındalık yaratmak zorundayız. Bilincine varmış,
çevresinde olup biteni algılayan, durumdan vazife çıkaran bilincine erişmiş
insan yetiştirmektir. Bunu sağlamak biz toplumu eğitmek zorunda olan
insanlara görev düşüyor. Ülkemizin içine düştüğü bu durumdan eğitim ile
toplumu aydınlatarak yurttaş bilinci oluşturabiliriz. Yurttaş olma ve
yurttaşlık bilincine sahip olmak, kendini tanımak ve kendi iradesini kendisinin
karar vermesi en büyük farkındalık ve bilinç işidir.
Sokrates'in
"Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değer değildir".
Bu bağlamda
Mevlana’nın aşağıdaki şiirindeki ifadeleri bir kişinin kendisini nasıl
sorguladığını ve yaşamına yön verdiğini göstermesi bakımından dikkate değer
niteliktedir.
Mevlana’nın şiiri:
Sonsuz bir
karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm,
korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta
yaşamayı öğrendim.
Karanlığı
gördüm, korktum.
Gün geldi
sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı
öğrendim.
Doğumun,
hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki
bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım
onunla...
Zamanla
yarışılmayacağını,
zamanla
barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra
insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her
insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra
güvenmeyi...
Sonra da
güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine
kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini
öğrendim.
Sonra tenin
altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da
ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni
öğrendim.
Sonra evreni
aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda
evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini
öğrendim.
Ekmeği
öğrendim.
Sonra barış
için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da
ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı
öğrendim.
Kendime
yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre
sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi
öğrendim.
Sonra
dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra
kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek
başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra
kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil
yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi
öğrendim.
Sonra
kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra
sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun
önemini öğrendim evde...
Sonra
yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek
namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği
öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin
acı olduğunu...
Sonra dozunda
acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının
ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben
dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur
...
Akıl unutur
...
Ben
dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur,
ne de unutur ...
Anadolu
aydınlanmacılarının da insanda farkındalığı yaratma konusunda önemli katkıları
olmuştur. İnsanın eğitim yolu ile kazandığı birçok farkındalığı yıllar önce
Yunus Emre, Hacı Bektaş ve Mevlana çok esaslı damıtılmış ifadeler ile topluma
doğal öğretmenlik yapmışlardır. Evreni-insanı ilişkilerini fark etmişler.
Evreni aydınlatma konusuna bir hayli zaman harcadıkları görülüyor. Yaşamının
her alanına ilişkin öğrendiklerini bir ileri aşmaya taşıyarak kendilerini
geliştirdiklerini görüyoruz.
Mevlana’nın
şiirinde belirtiği bir tür kişinin kendini tanıması ve kendini sorgudan
geçirmesi sürecidir. Bu süreci yaşamak bir üst bilinç ile sağlanır. Kimse kolay
kolay kendisini sorgulamaz. Kendini değil özünü sorgulaması ve kendini aşmasını
sağlayan kişi kendini geçekleştirmiş olmasıdır.
Ülkemiz insanın
kendisini tanıması ve yetişkin birey olma mertebesine geçmek için kendi
yaşamını sorgulamasına yarar var. Ne mutlu kendisini sorgulayan ve sorgulatana.